İnsanı Harekete Geçiren Etkenler V (Muharrikun)

0

Dünyada rıza-i ilahiyi kazanmak için çalışan kullarına ahirette Kerîm sıfatıyla sonsuz nimetler bahşeden Allah’a hamd; Allah yolundaki mücadelesi ile ümmetine en güzel örnek olan Rasulüne salât-u selam; ümmetin kurtuluşu ve yeniden İslam Medeniyeti’nin ihyası için hareket halinde olan kardeşlerime selam olsun.

Önceki sayılarda pasifleri aktifleştiren, durgunları harekete geçiren muharriklerden Ümit, Kudsiyet ve Aşk’ı anlatmıştım. Önemli bir muharrik ile konuya devam edelim.

4- Ahirete kuvvetle iman: İslam’ın ahiret anlayışı insanı kötü şeylerden alıkoyup frenlediği gibi güzel şeyleri yapmaya da teşvik eder ve kişiyi harekete geçirir. Öyleyse ahirete iman insanlar için bir muharriktir ve bu iman kuvvetlendirilmelidir.

Ahiretten en küçük bir şüphe bile küfür olduğundan Müslüman ahirete kesin olarak iman ederse ve bu iman ilme’l yakîn düzeyinde kalırsa kişiyi harekete geçiremeyebilir. Onun için birçok Müslüman “Ahirete iman ediyorum” dediği halde vazifelerini yerine getirmemekte ve bu kadar bir iman ile harekete geçememektedir. O halde bu ilme’l yakîn iman ayne’l yakîn imana dönüşmelidir ki kişiyi harekete geçirebilsin. Bunun için ise ahiretin delillerini bilmeli ve anlamalıdır. Çok delil bilmeden ve derin derin tefekkür etmeden ilme’l yakîn iman ayne’l yakîn imana dönüşmez.

Aslında Allah Celle Celaluhu ahirete en büyük delil olarak sonsuz kâinatı ve mahlûkatı her gün bize göstermektedir. Kâinat Allah’ın kudretinin ve ilminin sonsuz olduğunu, böyle bir ilim ve kudret sahibi için zor ve ğayr-i mümkün diye bir şeyin olamayacağını açıkça isbat eder. Kur’an-ı Kerim “O ilkin mahlûku yaratıp sonra da tekrar diriltecek olandır ki, bu ona göre (birinciden) pek daha kolaydır…”1 buyurarak zor olan birinci yaratmayı gerçekleştiren Allah Celle Celaluhu için ikinci kez yaratmanın daha kolay olduğunu anlamamızı ister.

Allah Celle Celaluhu’nun ilim ve kudret sıfatının sınırsızlığı ahiret için bir delil olduğu gibi adalet sıfatı da ahireti gerekli kılan bir delildir. Madem Allah Celle Celaluhu adalet sahibi olduğu halde bu dünyada tam adaleti gerçekleştirmemekte, kötülüklerin tüm cezasını hemen vermemekte, iyiliklerin tüm mükâfatını hemen ödememekte o halde demek ki adalet sonraya bırakılmaktadır. Çünkü bu dünya imtihan dünyasıdır. Ceza ve mükâfat imtihan bittikten sonradır. Ahiret olmazsa adalet gerçekleşmemiş olur. O halde ahiret ve mahkeme zaruridir. Hem hangi memleketin mahkemesi yok, hangi memleketin hâkimi, hapishanesi, gardiyanı, cezası ve mükâfatı yok? Adaleti sağlamayan hükümdar, hükümdar mıdır? Adaleti sağlamamak ya acizlikten ya hakka önem vermemekten ya hakkı bilmemekten ya da rüşvet yemekten kaynaklanır. Bunların hiçbirisi ise Allah Celle Celaluhu için düşünülemez. O halde adaleti gerçekleştirmeyi imtihandan sonraya bırakmış ve bunu da bize kitabı ve peygamberi ile haber vermiştir.

Allah Celle Celaluhu’nun Kerîm sıfatı da ahireti gerekli kılar. O Kerîm’dir, cömerttir ve hep vermek ister. İnsanı ebedi olarak yok ederse kerîm sıfatının gereği olarak kime cömertlik edecektir. Eşref-i mahlûkat olarak yarattığı, kendisinin halifesi olarak tayin ettiği, ruhundan üflediği, ilim verdiği, melekleri bile secde ettirdiği, bir ömür boyu imtihan ettiği ve bu imtihanları kazanmış mü’min kullarına vermeyecek de kime verecek? Allah Celle Celaluhu ebedi olduğuna göre sıfatları da ebedidir ve kerim sıfatının gereği olarak ebediyen kullarına ikram edecektir. Ebedi ikram bu dünyada olmadığına göre demek ki sonraya bırakılmaktadır. Hem imtihandaki ikram az olur, onun için bu dünyada bu kadar vermekte, asıl ikramı imtihan sonrasına yani ahirete bırakmaktadır.

Esas itibariyle Allah Celle Celaluhu’nun isimlerinin yani sıfatlarının birçoğu ahireti gerektirir. Mesela her şeyi işitiyor (Semi), görüyor (Basîr) ve haberdar (Habîr) olması gibi sıfatları ahiretin olacağını haber verir. Ahiret olmayacaksa her şeyi görmesinin, duymasının ve haberdar olmasının manası azalır. Gereğini yapmayacaksa her şeyi duymasının ve görmesinin bir anlamı kalmaz. Madem her şeyi işitiyor ve görüyor o halde gereğini yapacaktır. Madem sıfatlarından biri de el-Muntakîm (intikamını alan)’dir o halde sıfatının gereğini yerine getirecek, kâfir ve zalimlerden kendi intikamını da, mazlum kullarının intikamını da alacaktır. Bu dünyada bu intikam tam gerçekleşmediğine göre demek ki sonraya bırakılmaktadır.

Her sene kışın ölmüş gibi görünen ama aslında başka bir hayata geçiş yapan ağaçların ve çiçeklerin ilkbaharda tekrar canlanması dirilişi ispatlayan delillerdendir. İnsanlar da aynen ağaçlar gibi gerçekte ölmemekte, sadece hayat değiştirmektedir. Hayatlar çeşitlidir. Meleklerin hayatı, hayvanların hayatı, bitkilerin hayatı, cansızların hayatı, cinlerin hayatı, Hz. İsa’nın göğe çekildikten sonraki hayatı, şehidlerin hayatı, çocuğun anne karnındaki hayatı, dünyadaki hayatımız… İşte bu farklı hayatlardan biri de mezardaki hayatımızdır. İnsan tam manasıyla ölüyor olsaydı ona kabirde soru sorulur muydu? O halde insan mutlak olarak ölmemektedir.

Ayrıca insan vücudunda her gün milyonlarca hücre ölmekte ve bunların yerine yenileri gelmektedir. Bunlar, defalarca öldürüp sonra da yediğimiz yiyecek ve içeceklerden meydana geliyor değil midir? O halde yediğimiz ölüler vücudumuzda tekrar canlanmakta, hücre olmakta, et olmakta, saç olmakta, tırnak olmaktadır. İnsanın vücudunu topraktan var eden sonra onu tekrar toprağa dönüştüren bir kudret ve ilim sahibi için insanı yeniden topraktan yaratmak zor olabilir mi? Vücudu toprağa dönüştürenin sistemi tersine çevirip toprağı vücuda dönüştürmesi ve vücuttan ayırdığı ruhu tekrar vücuda iade edip vücudu canlandırması onun için çok kolaydır. Yani olay sistemi tersine çevirme olayıdır. Bir filmi geriye almak gibi…

Hem dünyadaki hayatımızın insanın şerefine ve makamına uygun olmadığı ortadadır. Bu dünyada hayvanlar ve bitkiler insandan daha rahat bir hayat sürmekte ve daha mutlu bir şekilde yaşamaktadırlar. Hayvanlar bizim kadar hasta olmamakta, bizim kadar çalışmamakta, bizim gibi geçmişi hatırlayıp üzülmemekte, geleceği düşünüp kaygılanmamaktadır. Şerefleri insan kadar olmadığı halde insandan daha rahattırlar. Hayvanlara bile böyle bir hayat bahşeden Kerîm olan Allah Celle Celaluhu, insana neden böyle meşakkatli ve sorunlu bir hayat vermiştir. Çünkü insan için burası sadece imtihan dünyasıdır. Şerefine ve makamına uygun hayat ise sonraya bırakılmıştır. Yani insan aslında bu dünya için değil öte dünya için yaratılmıştır.

Bu ve buna benzer daha birçok naklî ve aklî delilleri bilerek ahirete iman edenin imanı ilme’l yakînden ayne’l yakîne yükselir ve artık ona amel işlemek, harekete geçmek kolaylaşır. Böyle bir kuvvetli imanla ahirete iman eden kişide sevaba arzu artar. Derecesini daha yükseltmek ister ve başkaları ile yarış eder. Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem gibi… Kendisine: “Hiçbir günahın olmadığı, hataların bağışlandığı ve cennetlik olduğun kesinleştiği halde neden kendini bu kadar yoruyorsun, bu kadar ibadet ediyor, aç kalıyor, bu kadar koşturuyorsun?” denildiğinde Efendimiz: “Biz peygamberler birbirimizle yarış ediyoruz. Benden önce nice Ulu’l-Azm (azimli, derecesi yüksek) peygamberler gelip geçtiler, çok ameller işledirler, çok dereceler kazandılar ve ben onlardan geride kalmak istemiyorum” buyurmuştu. Çünkü Allah Celle Celaluhu: “Rabbinizden olan mağfiret ve eni göklerle yer kadar olan cennete (kavuşmak için) yarışın; o, muttakiler için hazırlanmıştır”2 buyurmakta ve bizi hayırlı amellerde yarışa davet etmektedir.

Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem, böyle bir iman ile dünyada her alanda büyük devrimler başarmış ve ashabına da bu ruhu kazandırmıştır. Sahabe-i kiram bu iman ile infak etme ve cihad yapma hususunda birbirleriyle yarış etmişlerdir. Onlarda hiçbir zaman tembellik ve hareketsizlik görülmemiştir. Bedir savaşının başlangıcında sahabeden biri hurma yerken Efendimiz’e: “Ya Rasulallah! Bu savaşta ölürsek bize ne var?” dediğinde, Efendimiz tek kelimeyle: “Cennet” buyurmuştu. Tek kelime o sahabîye yetmiş ve elindeki hurmayı atarak cennete kavuşmak için acele etmiş, düşmana hücum ederek şehit oluncaya kadar savaşmıştı.

İşte bu ahirete kuvvetli imanın ve her yaptığının karşılığını alacağından emin olmanın sonucudur. O halde Ahirete iman önemli ve kuvvetli bir muharriktir. Ahirete iman ediyorum dediği halde Allah Celle Celaluhu için harekete geçmeyenler, hiçbir fedakârlıkta bulunmayanlar, dünyada olan bitenlerle ilgilenmeyenler ve rahat rahat yaşamaya devam edenler Ahirete imanlarını kontrol etmelidirler. Böyleleri hakkında Allah Celle Celaluhu: “Ey iman edenler, iman ediniz”3 yani ‘imanlarınızın gerçekten iman olup olmadığını kontrol ediniz’ buyurmuyor mu?

1. Rûm 30/27
2. Al-i imran 133
3. Nisa 136

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here