Mahpusların Piri Hz. Yusuf Aleyhisselam ve Zindan İmtihanı

2

Yusuf aleyhisselam, dünyanın en güzel insanı olarak doğmuştu. Yakup peygamberin oğluydu. Yakup’un on bir oğlu daha vardı; ama o, en çok Yusuf’u severdi. Çünkü Yusuf, diğer kardeşlerinden çok farklıydı. Çok edepli, nazik ve hayâ sahibi bir çocuktu ve tertemiz bir kalbi vardı. Kötülük nedir bilmezdi.

Yusuf’un kardeşleri onu çok kıskanıyor ve biran önce onu ortadan kaldırmak istiyorlardı. Böylece babalarının kendilerini daha çok seveceğini düşünüyorlardı.

Babalarını kandırıp Yusuf’u çok uzak bir yere götürüp bir kuyuya attılar. Sonra da Yakup peygamberin yanına gelip ağlaşmaya başladılar. Yusuf’u bir kurdun yediğini söylediler. Yakup aleyhisselam, oğullarının yalan söylediğini biliyordu; ama yapabileceği bir şey olmadığı için Allah’a dua ediyordu. Tek dileği, dünyalar güzeli Yusuf’a bir şey olmamasıydı.

Bir yolcu Yusuf’u bulup kuyudan çıkardı. Sonra onu Mısır kralına köle olarak sattı. Aradan yıllar geçti. Yusuf büyüyüp serpildi. Çok yakışıklı bir delikanlı oldu. Onu gören herkes güzelliğine hayran kalıyordu.

Sarayın kraliçesi Züleyhâ da Yusuf’a hayrandı. Ona bir şekilde sahip olmak istiyordu. Çünkü onu deliler gibi seviyordu. Yusuf’un da aynı şekilde kendisini sevmesini istiyordu. Ama Yusuf, çok temiz ve güzel ahlâklı biriydi. Kadınlara gözünü dikip bakmayacak kadar da hayâ ve utanma duygusuna sahipti. Aklından kötü şeyler geçirmezdi, tertemiz düşüncelere sahipti.

Züleyhâ kocasının evde bulunmadığı bir gün en süslü elbiselerini giydi. En parlak mücevherlerini taktı. Yusuf’u odasına çağırttı. Onunla biraz sohbet etmek istedi. Sonra da onu çok sevdiğini söyledi. Ona dokunup sarılmak istedi. Yusuf bu olanlardan çok utanmıştı. Yanlış bir iş yapmaktan Allah’a sığındı ve hemen odadan dışarı çıkmaya yeltendi. Fakat Züleyhâ arkasından koşup onu gömleğinden yakaladı. Yusuf kurtulmaya çalışırken gömleği yırtıldı; ama yine de ondan kurtulup kaçtı.

Züleyhâ, Yusuf’un kendisinden kaçmasına çok öfkelendi. Onu haksız yere zindana attırdı. Yusuf yıllarca zindanda kaldı. Orada çok çileler çekti. Ama bütün bu sıkıntılara sabretti. Çünkü suçsuz olduğunu ve bir gün buradan kurtulacağını biliyordu. Sonunda onun suçsuz olduğu anlaşıldı. Mısır kralı onun dürüst, akıllı ve bilgili biri olduğunu anladı. Onun için Yusuf’u kendisine vezir yaptı.

Allah, Yusuf’u aynı zamanda peygamber olarak görevlendirmişti. Yusuf hem vezir hem de peygamberdi.

Yusuf peygamber, halkını çok düşünen biriydi. Onların her sıkıntısıyla ilgileniyor ve ihtiyaç sahibi olanların ihtiyaçlarını karşılıyordu. O yıllarda kendi memleketlerinde çok kıtlık çeken insanlar onun yanına koşuyor ve ihtiyaçlarını ona bildiriyorlardı. İhtiyaçlarını almak için gelenler arasında bir zamanlar Yusuf’u kuyuya atan kardeşleri de vardı. Yusuf onları tanımıştı ama onlar Yusuf’u tanıyamamışlardı.

Yusuf’un kardeşleri:

— Efendimiz, dediler. Biz çok sıkıntıya düştük. Elimizde hiçbir şeyimiz kalmadı. Siz iyi ve cömertsiniz. Bize yardım ediniz.

Yusuf onların gözlerinin içine bakarak:

— Hatırlıyor musunuz, dedi. Yusuf’a neler yapmıştınız?!

Kardeşleri onun Yusuf olduğunu anladılar. Yaptıklarından utandılar ve çok pişman oldular. Yusuf’tan kendilerini bağışlamasını istediler.

Yusuf onları bağışladı. Hep beraber sarılıp kucaklaştılar. Bu arada Yusuf, babasının kendisi için ağlamaktan gözlerinin kör olduğunu öğrendi. Gömleğini çıkarıp kardeşlerine verdi:

— Şimdi gidin ve gömleğimi babamın yüzüne sürün. Gözleri yeniden açılacaktır. Sonra hep birlikte tekrar bana gelin, dedi.

Yusuf-i Medreseyinin talebesi; Alparslan Kuytul Hocaefendi

Hz Yusuf, olaylar esnasında, başına her gelenin Allah’tan bir hayır olduğunu bilmiş, hapiste dahi tebliğ vazifesine devam ederek diğer mahkûmlara Allah’ın varlığını ve güzel ahlakı anlatmış, hapis hayatı boyunca asla bir şikâyette bulunmamıştır. İşte onun bu tavrı, kendisinden sonra gelen tüm müminlere de güzel bir örnek teşkil etmiştir.

 Yusuf daha nice yıllar zindanda kaldı.” (Yusuf, 12/42)] ayetinin ihbarı ve sırrıyla Yusuf Aleyhisselam mahpusların piridir. Ve hapishane bir nevi Medrese-i Yusufiye olur.”(1)

Bu sözler, hayatı boyunca Kuran ahlakını insanlara anlatan ve sadece bu nedenle bazı çevrelerin düşmanlığını kazanarak suçsuz yere 30 yılını sürgünlerde ve hapishanelerde geçirmiş olan, 20. yüzyılın en büyük İslam âlimlerinden Bediüzzaman Said Nursi’ye aittir.

Alparslan Kuytul Hocaefendi de bu yola baş koyan herkes gibi hiçbir suçu olmadığı halde yalnızca Allah’ın dünyasında Allah’ın dediği olmalı diyerek insanları tevhide davet ettiği için 11 aydır zindanda ve türlü zulümlere maruz bırakılıyor. Onun tek suçunun doğruları söylemek olduğuna vicdan sahibi herkes şahittir. Tertemiz hayatı ve yetiştirmiş olduğu binlerce talebesi de masumiyetinin en büyük ispatıdır. Peygamberi mektebin talebesi olan ve bu çileyi omuzlayan herkes gibi o da zindan yolunu göze alarak hakkı söylemekten vazgeçmemiştir.

11 aydır zindan da haksız yere tutuklu bulunan Alparslan Kuytul Hocaefendi’ ye yapılan bu zulümler de tarih sayfalarına yazılacak ve zihinlerden asla çıkmayacaktır. Furkan gönüllüleri olarak yapılan bu hatalardan en yakın zamanda dönülmesini ve ALPARSLAN Kuytul Hocaefendi’nin tez zamanda beraat etmesini talep ediyoruz…

Ömrünü İlim Yoluna Adayan Büyük Müçtehit İmam Şafi

2 YORUMLAR

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here