Miraç Kandili Nedir? Miraç Kandili’nin Mesajı ve Anlamı

0
Miraç Kandili Nedir? Miraç Kandili'nin Mesajı ve Anlamı
Miraç Kandili Nedir? Miraç Kandili'nin Mesajı ve Anlamı

Miraç Kandili Müslümanların bağışlanmasına vesile olan, rahmetin yağmur gibi yağdığı gecelerdendir. Bu nedenle bu yazımızda Miraç Kandili nedir? Miraç Kandili mesajı? Miraç gecesinde meydana gelen isra ve miraç olayı nedir? sorularının cevabını sizler için Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin Miraç Kandili ve miraç kandili Mesajı temasıyla işlediği , isra ve miraç konulu sohbetten derleyerek hazırladık. İnşallah Miraç Kandili hepimizin yeniden dirilişi yaşadığı, günahlardan tevbe ederek Allah’a yöneldiği ve bu geceden almamız gereken mesajı aldığımız bir gece olur…

Miraç Kandilimiz Mübarek Olsun

Miraç Kandili Nedir?

Miraç kandili üç aylar içerisinde yer alan özel günlerden birisidir. O gecenin İslam aleminde Miraç Kandili adıyla ihya edilmesinin sebebi ise o gecede peygamber efendimizin (sav) Allah’ın bahşettiği yüce mertebelere yükseltilip, birçok mucizevi olaya tanıklık etmesi ve bu vesileyle beş vakit namaz emrinin bizlere ulaştırılmasıdır.

Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin Miraç Kandili vesilesi ile 6 Mart 2021 gününde gerçekleştirdiği “İsra ve Miraç Olayı” konulu sohbetinden derlenen yazımızla sizi başbaşa bırakıyoruz..

İsra ve Miraç Olayı

Malum olduğu üzere Miraç Kandili olarak adlandırılan bu gecede meydana gelen İsra ve Miraç hadisesi Recep Ayı içerisinde gerçekleşmiş olan olaylardır. Peygamber Efendimizin ifadesiyle Recep ayı Allah’ın ayıdır. Bu ayda gerçekleşen önemli olaylardan birisi de miraç olayıdır.  Peygamberimizin Mekke’den alınıp Mescid-i Aksa’ya götürülmesi kısmına İsra, oradan alemlerin Rabbine kadar yükseltilmesine ise Miraç denir.

 İsra olayı Kur’an-ı Kerim’de geçen İsra Suresi’nde anlatılırken; Miraç hadisesi hadislerde anlatılmaktadır.

İsra ne demek?

Miraç Kandili vesilesi ile İsra ve Miraç olayını yeniden incelemek ve üzerinde düşünmek lazım. İsra suresinde “Subhenallezi esra bi abdihi leylen minel mescidil haram ilel mescidil aksa ellezi berakna havle,” buyurulmaktadır. “Bir gece, kendisine bazı âyetlerimizi gösterelim diye kulunu Mescid-i Harâm’dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah eksikliklerden münezzehtir. O, gerçekten her şeyi işitmekte ve görmektedir.

İşte bu ayeti kerimede anlatılan kısım Efendimiz (sav)’in Mescid-i Haram’dan alınıp Mescid-i Aksa’ya bir gecede götürülmesi olayının gerçekleşmesine İsra denilmektedir. İsra kelimesi mastar olarak gelmiştir. “Bir insanın geceleyin yürütülmesi” manasına gelmektedir.

İsra ve Miraç Mucizelerinde Hangi Binekler Kullanıldı?

İsra ve Miraç olayı farklı birkaç binek ile gerçekleşmiştir. Efendimizin Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya götürülmesinde Burak isimli bir binek kullanılmıştı. Miracın ilk bölümü olan en yakın semaya kadar başka binek kullanılmış, ondan sonrasında yedi kat gök ve üstüne çıkması olayında başka bir binek; Sidretü’l müntehaya kadar başka bir binek, sonrasında da Ref ref kullanılmıştır. Aslında binekler de Allah’ın görevlendirdiği memurlardır. Her ne kadar “Burak” hakkında “katıra benzer bir binektir” denilmiş olsa da esasında binek deyince at, deve diye bir şey düşünmemek gerekir.

Efendimiz (sav)’in Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya kadar olan yolculuğunda Burak isimli binek gitmesi, Mescid-i Aksa’dan sonra da Rabbinin huzuruna kadar başka bineklerle devam etmesinden anlaşılıyor ki her meleğin yetkisi aynı değil, birinin yetkisinin bittiği yerde bir diğerinin yetkisi başlıyor.

Rivayet edilen bir hadiste Hz. Peygamber (sav) ve Cebrail (as) Sidretü’l Münteha’ya vardıklarında Cibril geride kalmış; Rasûlullah (sav) geri kalmasının sebebini sorduğunda, Cibril şöyle cevap vermiştir: “Bu makam dostun dostta kalacağı bir makamdır. Eğer kıl kadar ileri gidersem yanar kül olurum. Bundan sonrasını geçmek sadece sana bahşedilmiştir…” Demek ki melekler de derece derece, bu seyahat esnasında kullanılan binekler de derece derecedir.

Miraç Hadisesini İnkâr Eden Küfre Girer mi?

Miraç Kandili ve bu geceyi özel kılan İsra ve miraç olayı ele alınırken bu mucizeleri inkâr edenlerden de bahsetmek gerekiyor.  İsra ve Miraç olayında; İsra kısmı Kur’an’ı Kerim’de geçerken, miraç kısmı hadislerde geçmektedir. Kur’an ile sabit olmasından ötürü İsra olayını inkâr eden kafir olur. Miraç hadisesini bildiren hadisler mütevatir düzeyinde olmadığından dolayı inkâr eden kafir olmaz. Ancak sahih hadislerle geldiğinden dolayı miracı inkâr edenler bidat ehlinden olacaklardır. Zira Ümmeti Muhammed’in çok büyük bir ekseriyeti miraç olayını kabul etmiştir.

Sahih bile olsa bir iki raviden gelmiş olan Haberi vahidleri inkâr eden kafir olmamaktadır; çünkü haberi vahidler zan ifade ederler, yakîn ifade etmezler. Onun için miraç olayını inkâr eden yakînî bir bilgiyi inkâr etmiş olmamaktadır. Ancak bir kişi mütevatir düzeyinde bir hadisi inkâr ettiği zaman yakinî bir bilgiyi inkâr etmiş olacağından kafir olmaktadır.

Hiçbir sebep olmadığı halde Miraç olayını inkâr eden insan neye dayanarak inkâr etmektedir? Böyle bir olayı inkâr etmenin haklı bir gerekçesi yoktur. Sahih olan rivayetleri de kabul etmek icab eder. Bir kanaldan gelmiş olsa bile yine sahih olduğu için o bilgiyi kabul etmek gerekir.

Sonuç olarak İsra olayı Kur’an’la sabit olduğundan inkârı küfürdür. Miracın delili, haberi vahittir. Bu haberi vahid daha sonradan meşhur ve mütevatir düzeyine ulaşmıştır. Ancak ilk tabakada meşhur ve mütevatir düzeyinde olmadığından inkâr edene kafir denilemez.

Bu Zamanda İsra ve Miraç Olayını İnkâr Akıl İşi Değildir

Evet, buna rağmen, hiçbir delile dayanmadan İsra ve Miraç olayı bedenen gerçekleşmedi diyenler var. Aslında bu fikirde olanlarda iman problemi var, böyle bir şey olamaz gibi.  Halbuki Allah için olamaz diye bir şey var mı? “İza gada emran, fe innema yegulu leh kün fe yekunu” (Mü’min,68) “Bir şeyin olmasına hükmettiği zaman, ona sadece der ki “ol” der o da olur.” Allah için zor diye bir şey söz konusu değildir. Gerek o ilmi ledünniye sahip olan zatın Belkıs’ın tahtını bir anda getirmesi gerek Süleyman peygamberin iki aylık yolu bir günde kat etmesi yani peygamberimizin gittiği Mescid-i Haram’la Mescid-i Aksa arası gidiş geliş iki aylık yani otuz ya da kırk günlük mesafe. Süleyman peygambere de bu verilmiş. Kur’an’da bu var. İsra olayı da Kur’an’da anlatılıyor. Bunu da mı inkâr edecekler? Aslında bu insanların imanında bir problem var. Lafa geldiği zaman Müslümanız diyorlar, lafa geldiği zaman Kur’an’a iman ediyoruz diyorlar, lafa geldiği zaman Allah her şeye kadirdir diyorlar sonra da bunlardan şüphe ediyorlar. Halbuki bugün bile insanoğlu şu görüntümüzü dünyanın bilmem neresine bir saniyede ulaştırıyor. Böyle bir zamanda özellikle bunları inkâr, akıl işi değildir. Aklı inkâr yani ilmi inkâr. Bu, kabul edilemez.

Müslümanlar İçin Miraç Hadisesi, Miraç Kandili Neden Önemlidir?

Miraç kandili şu yönleri sebebi ile Müslümanlar için önemlidir:

  1. Miraç çok önemli bir hadisedir. Allah Azze ve Celle peygamberimize miraçta birçok şeyler göstermiştir. Miraç mucizedir ve mucize olması yönüyle de çok önemlidir.
  2. Hepsinden önemlisi miraç, peygamberimizin makamını göstermektir. Çünkü Miraç ile Efendimiz (sav)’e büyük dereceler verilmiştir, bundan dolayı çok önemlidir.
  3. Miraç da Efendimize birçok bilgiler verilmiştir, cennet ve cehennem gösterilmiştir.
  4. Miraç da Efendimiz (sav) diğer peygamberlerle görüşmüş, onlarla sohbet etmiştir. Bu da Miraç gecesini önemli kılan olaylardandır.
  5. Efendimiz, Allah Azze ve Celle ile görüşmüştür. Kur’an’ın ifadesiyle; Rabbine iki yay kadar yaklaşmıştır. (Necm,9.)Rasûlüllah (sav)’in miraçta Allah’ın zatını mı gördüğü yoksa kendisine sadece bir nur mu gösterildiği tartışmalı bir konudur.

Ulemanın çoğunluğuna göre; Allah’ın zatını görmemiş, kendisine nur gösterilmiştir. Allah’ın zatını şu dünya gözüyle görmek mümkün değildir. Fakat Allah Azze ve Celle kendini göstermek istemişse kuluna; belki orada başka bir göz takmış da olabilir, bu da mümkündür. Ekseriyetle ulemanın kabul ettiği görüş Allah’ın zatını görmediği ama Allah Azze ve Celle ile konuştuğudur.

  • Halk arasında “Âmenerrasulu” diye bilinen, yatsı namazlarından sonra camilerde her gün okunan Bakara’nın son iki ayeti, miraç gecesinde doğrudan doğruya, Cebrail (as)’in aracılığı olmaksızın, bizzat yüce Allah tarafından Peygamberimize verilmiştir.
  • Miraç olayını önemli kılan sebeplerden birisi de Yüce Allah’ın Peygamber Efendimizle konuşmasıdır. Allah (cc), Musa Aleyhisselam ile de konuşmuştu. Ancak Hz. Musa ile bu dünyada konuşan Allah, peygamberimizi kendi katına çıkartıp orada konuşmuştur. Bu, daha büyük bir şereftir ve peygamberimizin bütün peygamberlerden üstün olduğunu göstermektedir.
    Bu minvalde Hz. Musa Aleyhisselam’a denizin yarılması mucizesi verilmiş, peygamberimize ise ayın yarılması mucizesi verilmişti. Deniz bu dünyada, ay ise gökyüzündedir. Peygamberimize verilen birçok mucize diğer peygamberlere verilen mucizelerin birçoğundan daha üstündür. Peygamberimizin Allah (ac) ile konuşması da onun üstünlüğünün göstergesidir.
    Yüce Allah’ın Hz. Peygamber ile konuşmasında şöyle bir hikmet de olabilir: “Allah Azze ve Celle Musa Aleyhisselam ile konuştu, peygamberimizle neden konuşmadı? Musa Aleyhisselam ile -peygamberlik verilirken- Tuvâ vadisinde gerçekleşen konuşma, neden bu dünyada Peygamberimizle olmadı” gibi bir soru ya da şüphe akıllara gelebilirdi. İnsanlar “Acaba peygamberimiz Hz. Musa’dan daha mı düşük derecededir” gibi bir şüphe içerisinde olmasınlar diye Allah Azze ve Celle bu olayı gerçekleştirmiş ve hiçbir mahlûkun çıkamadığı bir makamda Peygamberimizle konuşmuştur. Bu yönüyle de miraç olayı çok önemlidir.

Mescid-i Aksa Müslümanların Kızıl Elmasıdır!

İsra kısmı; Mekke’den Filistin’e kadar olan kısım hangi yönden önemlidir? Allah Rasulü Mescid-i Aksa’ya götürülmüş ve orada bütün peygamberlere namaz kıldırmıştır. Hatta bir rivayette meleklere de imamlık yaptığı bildirilmektedir. Mescid-i Aksa bütün peygamberlerin namaz kıldığı yer, bütün peygamberlerin Rablerine yükseltildiği yer, kutsal bir mekân ve aynı zamanda Müslümanların ilk kıblesidir. Dolayısıyla tüm Müslümanlara şu mesaj verilmektedir: Filistin toprakları yani Mescid-i Aksa ve civarı kutsal topraklardır. Sizin peygamberiniz Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya kadar götürülmüş ve bütün peygamberlere namaz kıldırmıştır. O halde bu kutsal topraklar Müslümanların egemenliği altında olmalıdır.”

Miraç olayı, Peygamberimize peygamberlik verilmesinden yaklaşık 11 veya 11 buçuk yıl sonra gerçekleşmişti. Dolayısıyla da hicretten 1 veya 1 buçuk yıl kadar önce gerçekleşmiştir. İsra ve Miraç olayından yaklaşık bir buçuk sene sonra Efendimiz hicret etti. Hicret ettikten sonra Mescid-i Aksa’ya doğru 14 veya 16 ay kadar namaz kılmıştır. Aslında Hz. Peygamber bütün Müslümanlara, “Mescid-i Aksa sizin kıblenizdir, bunu unutmayın” diye hedef göstermiş oldu. Mescid-i Aksa hem isra olayıyla hem de miracın oradan başlamasıyla bir kızıl elma olarak o günden tayin edilmiştir. Miraç olayının gerçekleşmesiyle Allah Azze ve Celle Müslümanlara, Filistin topraklarını yani Mescid-i Aksa ve civarını bir hedef olarak göstermiştir. Bu topraklar kafirlerin elindeydi ve Allah Azze ve Celle orayı Müslümanlara hedef gösterdi. Daha sonra içerisinde Mescid-i Aksa’yı barındıran Filistin toprakları Müslümanlar tarafından fethedildi, kızıl elma nasip oldu.

Günümüzde Müslümanların kızıl elması Müslümanların elinden gitmiş vaziyettedir. Aslında İsra ve Miraç olayı Müslümanlara tekrar Mescid-i Aksa ve civarını hedef olarak göstermektedir. Değişen hiçbir şey yoktur; Mescid-i Aksa yine tüm peygamberlerin ortak mekânı, yükseltildikleri mekân ve Peygamber Efendimizin diğer peygamberlere imam olduğu, namaz kıldırdığı mekândır. Şu anda o kutsal topraklar İsrail’in zulmü altındadır.

İmam-ı Şafi der ki “Bir toprak tarihte bir kez İslam toprağı olduysa (Dârul İslam) artık orası bir daha Dârul harp olmaz.”  Filistin toprakları İmam Şafi’nin bu fetvasına göre; orada İsrail hâkim olduğu halde “Dârul İslam” olmuş olmaktadır. Bu konuda İmam Şafi’nin baktığı nokta ile Hanefilerin baktığı nokta aynı değildir. Hanefilerde tercih edilen görüşe göre; İslam’ın hakimiyeti yoksa orası Dârul harbe dönüşür; ancak İmam Şafi’ye göre, o toprak tarihte bir kez İslam’ın hakimiyetine girdiyse kıyamete kadar orası dârul İslam’dır. İmam Şafi Dârul İslam derken; İslam devleti, İslam medeniyeti demek istememektedir. Demek istediği şey oranın İslam’a ait topraklar olduğudur. Dolayısıyla İmam Şafi o topraklara bakmakta ve “Bu topraklar İslam toprağıdır ve yeryüzünde bir Müslüman kalsa dahi, kanının son damlasına kadar savaşıp orayı geri almak zorundadır” demiş olmaktadır.

Miraç Kandili bize hedefimizi hatırlatmalıdır

Bugün Miraç Kandili vesilesi ile İsra ve Miraç olayını konuşuyoruz, Recep ayındayız. Allah Azze ve Celle Müslümanlara, Miraç Kandili ile tekrardan hatırlatıyor, İsra ve Miraç olaylarıyla hedef gösteriyor: “Hedefiniz Kudüs olsun, hedefiniz Filistin toprakları ve oranın ehli kitaptan kurtarılması olsun.” İslam Peygamberi Efendimiz (sav), peygamber olarak gönderildiğinde o bölgede Yahudiler vardı ama sayıları azdı, daha çok Hristiyanlar ve dinsizler vardı. Allah Azze ve Celle Mescid-i Aksa ve civarını hedef göstermiş ve “Dinsizler de olsa, Hristiyanlar da olsa, Yahudiler de olsa siz orayı fethedeceksiniz. Böylesi öneme sahip olan bir toprak onların elinde bırakılamaz,” demek istemişti.

Filistin topraklarının yani Mescid-i Aksa ve civarının İslam düşmanlarının elinde olması, Müslümanlar için bir taraftan utanç iken bir taraftan da bir günahtır. Çünkü Müslümanlar vazifelerini yerine getirmemiş olmakta, Allah’ın kutsal dediği yeri kurtarmamaktadırlar.

Bugün Mescid-i Aksa’yı Kafirlerin Elinden Kurtarmak Ne ile Mümkündür?

Her İslam toprağında, İslam medeniyetinin kurulmasıyla mümkündür. Filistin Müslümanları Filistin’de, Suriye’nin Müslümanları Suriye’de, Ürdünlüler Ürdün’de İslam medeniyeti kurmalıdırlar. Orta Doğu’da İslam medeniyeti kurulunca Filistin topraklarını kurtarmak da kolay olacaktır. 1967’de Arap- İsrail savaşında Mısır, Ürdün, Suriye birleştikleri halde İsrail’i mağlup edemediler. İsrail üçünü de mağlup etti. Mısır’ın, Suriye’nin uçakları henüz havalanmadan, havaalanındayken vuruldular. Eğer bizim halimiz buysa elbette ki biz Filistin’i kurtaramayız.

Bütün Kâfirlerin Ortak Düşmanları Müslümanlardır

Müslümanlar evvela kendi topraklarında, kendi medeniyetlerini kurmalılar; ondan sonra cesur ve disiplinli olmalılar ki ancak o zaman İsrail’e galip gelebilirler. Çünkü İsrail bir tek İsrail değildir; Amerika, Avrupa, yerine göre Rusya ve Çin arkasında durmaktadır. Aslında bütün kafirlerin ortak düşmanları Müslümanlardır. Söz konusu İslam ve Müslümanlar ise hepsi bize karşı birleşmektedirler. Bazen İsrail’in aleyhinde kararlar alıyor gibi yapıyorlarsa da esasında İsrail’i desteklemekte ve İsrail’in zulmüne sessiz kalmaktadırlar. Yani bugün İsrail’e karşı bir tehdit olacak olsa hepsi birleşirler. Demek ki Müslümanlar için günümüzde İsrail toprakları denilen ama aslında İslam’a ait olan Filistin toprakları, kurtarılması gereken topraklardır. Miraç Kandili vesilesi ile İsra ve Miraç olayının konuşulduğu bugünde bunlar hatırlanmalı ve gündeme getirilmelidir.

Miraç hadisesi, Allah’ın Müslümanlara Bir Hediyesidir

Miraç hadisesi Allah’ın Müslümanlara bir hediyesidir ve bu hadise esnasında Müslümanlara beş vakit namaz farz kılınmış oldu. Namaz aslında Allah’ın kullarına verdiği bir fırsattır. Siz bir valiyle bile görüşemezken Allah sizi huzuruna her gün beş defa kabul etmektedir. İstediğiniz kadar da namaz kılabilirsiniz, yüz defa da namaz kılsanız Allah sizi yine huzuruna kabul eder. Düşünebiliyor musunuz insanlar bile bir insanı bu kadar çok kabul etmez, bir valiyle bile bu kadar çok görüşemezsiniz; Allah kâinatın padişahı olduğu halde kullarına böyle bir imkân vermiştir, Miraç işte budur. Miraç Kandili vesilesiyle verilen namaz adeta beş vakit kul ile Allah’ın görüşmesidir.

Efendimizin peygamberiliğinin ilk yıllarında inen Müzzemmil Suresi’nde Teheccüd namazı emredilmişti. “Ya eyyühel müzzemil, kumilleyle illa kalilâ, Nisfehu evi-nkus minhu kalîlâ, Ev zid ‘aleyhi ve rattili-lkur-âne tertîlâ,” “Ey örtüye bürünen, yatan, battaniyesini çekmiş yatan peygamberim, geceleyin kalk, gecenin az bir kısmı dışında yani gecenin çoğunluğunda, gecenin yarısı kadar yani dörtte ikisinde ya da ondan biraz azalt, dörtte bir ya da üzerine biraz ekle yani dörtte üç, tane tane, ağır ağır namaz kılarak Kur’an oku.”

Geceleyin kalk; gecenin dörtte bir, dörtte iki, dörtte üçü kadar yani uzun bir süre… Kış mevsiminde bu, yedi- sekiz saate kadar çıkar. Bu kadar uzun süre geceleyin kalk, namaz kıl, Kur’an oku. Önce müzemmil suresinde geçen teheccüd namazı ayeti geldi, bir sene sonra teheccüd namazının farz olması hükmü kaldırıldı. Müslümanlar bir sene Teheccüd namazı kıldılar. Gecenin karanlığında en az üç saat, en fazla sekiz saat kadar- yaklaşık- namaz kıldılar ve Kur’an okudular. Allah Azze ve Celle bir sene sonra bu hükmü kaldırdı. Ve bazı rivayetlere göre sabah ve yatsı namazları, sabah ve akşam namazları yani bir gündüz bir gece şeklinde iki vakit namaz emredildi. Sonrasında ise Miraç olayında Müslümanlara beş vakit namaz emredildi. Bilindiği gibi önce elli vakit namaz emredilmişti. Efendimiz elli vakit namazı almış ve Musa Aleyhisselam’ın olduğu makama inince- bazı rivayetlerde altıncı gök tabakası- Musa Aleyhisselam ile konuştular.

Musa Aleyhisselam kendi ümmeti olan Yahudilerden, İsrail oğullarından çok çektiği için demiş ki “Ya Muhammed, çık Rabbine yalvar, biraz azalttır çünkü elli vakit çoktur; senin ümmetin bunu kaldıramaz. Allah benim ümmetime daha azını emretti buna rağmen yapmadılar.” Bazı rivayetlere göre Hz. Musa Aleyhisselam’ın ümmetine iki vakit namaz emredilmiştir, onu bile yapmadılar. Efendimiz çıkıyor, Rabbine yalvarıyor, bir rivayete göre on vakit birden yani kırk vakte indiriliyor. Bir rivayete göre beş beş indirilmiştir ve her seferinde Musa Aleyhisselama uğruyor; Hz. Musa tekrar “Rabbine çık, yalvar” diyor. Belki biraz daha indirir diyor. Bu şekilde gidiş gelişlerle 45, 40, 35, 30…  Derken beşe kadar indiriliyor. Beş olduğunda da Hz. Musa Aleyhisselam yine aynı şeyi söylüyor. “Rabbine çık, yalvar, belki biraz daha indirir çünkü beşi de kılmazlar, ben tanıyorum.” diyor. Hz. Musa Aleyhisselam tecrübeli bir peygamber, uzun yıllar peygamberlik yaptı ve yaşlıyken öldü. Yahudilerden çok çekti. Söz tutmayan “semiğne ve asayne” diyen, “seni işittik ama sana isyan ediyoruz” diyen bir ümmeti vardı. Hz. Musa Aleyhisselam belki Nuh Aleyhisselam kadar çok yaşamadı, onun kadar çok tebliğ yapmadı ama Yahudilerin kötü ahlakları yüzünden çok çekti, belki de Nuh Aleyhisselam’dan daha çok çekti. O yüzden Hz. Musa diyor ki “Ümmetin bu beş vakti de kaldıramaz, Rabbine yalvar azaltır belki” Efendimiz diyor ki  o kadar çok çıktım geldim ki artık utanıyorum, daha fazla söyleyemem. Ve o anda bir ses işitiliyor “Ümmetine beş vakit namaz farz oldu. Beş vakit namaz ümmetine farz oldu.” Allah Azze ve Celle buyuruyor ki “Benim katımda yazı değişmez, ben senin ümmetine elli dedim. Ümmetin beş vakit kılacak ama ben onlara on katını yani elli vakit kılmışlar gibi sevap yazacağım, benim katımda yazı değişmez.” Demek ki her bir iyiliğe karşı en az on kat sevap verilmektedir hatta hadiste buyuruyor ki “Bir insan, bir kul, bir Müslüman hayırlı bir iş yapmak istediğinde yapamazsa yine de bir sevap alır, yaparsa en az on sevap alır. Bir kötülük yapmak istediğinde yapmazsa günah yazılmaz, yaparsa bir günah yazılır sadece. Allah Kerim’dir, Rahman’dır, Rahim’dir hem merhametli hem cömerttir.”  İşte beş vakit namaz kılıyoruz ama aslında Allah katında elli vakit kılmışız gibi sevap veriyor. Bu sevap Efendimizin ümmetine hem bir şeref hem de bir imkandır. Demek ki beş vakit namaz ile aslında bir şeref verildi.  Miraç Kandili de bu şerefi hatırladığımız bir gün olmalıdır.  Kur’an-ı Kerim buyuruyor ki “Şüphesiz ki namaz hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar.” (Ankebut,45) Namazın böyle bir özelliği var, hayasızlıktan da kötülüklerden de alıkoymaktadır. Onun için namazın kıymetinin bilinmesi gerekir. Madem Recep ayı içerisinde miracı konuşuyoruz, oruçtan ve namazdan bahsediyoruz, o zaman namazın kıymeti bilinmelidir.

İbadet, İnsanı Allah’a Karşı Nankör Olmaktan Kurtarır

Bazı insanlar ibadet etmemelerine rağmen benim kalbim temiz demektedirler. Halbuki namaz sadece kalbi temizlemek için değildir. Dolayısıyla insanların kalbi temiz olsa da yine de namaz kılmaları gerekir. Kaldı ki böyle söyleyenler kalplerini neyle temizlemişler? Kalbi temizleyen; istiğfardır, günahlardan tevbe etmektir ve ibadettir. Bunları yapmayanlar, kalplerini neyle temizlemişler acaba? Kalbim temiz sözü sadece boş bir laftan ibarettir.

Namaz sadece kalbi temizlemek için midir? Melekler de namaz kılıyorlar. Öyle melekler var ki Allah onları yarattığından beri başları secdeden kalkmamıştır, bundan mutlu olmaktadırlar. İnsan nasıl ki güzel bir şey yerken mutlu oluyorsa, güzel bir elbise giyerken mutlu oluyorsa, mal mülk sahibi olduğu zaman mutlu oluyorsa melekler de Allah’a secde ettikleri zaman mutlu oluyorlar. Meleklerin gıdası maddi değil, manevi gıdalardır.

Meleklerin kalpleri pis mi ki ibadet ediyorlar? Meleklerin nefsi yok, melekleri kandıran bir şeytan yok, melekleri kandıran bir melek de yok. Dolayısıyla buna rağmen melekler Allah’a ibadet ediyor. Meleklerin ibadet etmesinin birinci nedeni lezzet almalarıdır. İkincisi Allah’ın (ac)  ibadet edilmeye lâyık olmasından dolayı Allah’a ibadet etmektedirler. Bizi yaratan O’dur, rızkımızı veren O’dur. İlla cennete girmek için değil ya da cehenneminden korunmak için değil, Allah lâyık olduğu için O’na ibadet edilir. Cenneti olmasaydı da Allah’a ibadet edilmeliydi çünkü Allah lâyıktır. Cehennemi olmasaydı da Allah’tan korkulmalıydı çünkü Allah korkulmaya da lâyıktır. Anne, babamızın elini öperiz; hocalarımızın elini öperiz, onlar bize cenneti mi verecek? Hayır. Bizi cehenneme mi atacaklar? Hayır. Anne, babamız olduğu için, bizde hakları olduğu için öperiz.

İnsanların haklarını düşünüp de Allah’ın hakkını düşünmemek nankörlük değil de nedir? Allah Azze ve Celle kullarını nankörlükten kurtarıyor. İbadet insanı nankörlükten kurtarır, yükseltir, ahlakını güzelleştirir, manevi dereceler sahibi olmasını sağlar. Cennet ve cehennem olmasaydı bile Allah’ın sonsuz ilminden dolayı insan O’nun önünde eğilmelidir. Allah, Allah olduğu için ibadete lâyıktır.Hocalarımızın önünde eğiliriz çünkü hocalarımızdır hem emekleri var hem ilim sahibidirler. Oysa Allah’ın ilmi sonsuzdur. Bize iyilik yapanlara hürmet ederiz, Allah’ın iyiliği ise sonsuzdur. Kudret sahiplerini severiz, hürmet ederiz; Allah’ın kudreti sonsuzdur. Bize iyilik yapanı severiz, Allah’tan daha fazla iyilik yapan yoktur. İşte miraç da bunları hatırlamak ve o saçma sapan lafları bırakmak icap eder. Yani benim kalbim temiz gibi sözleri Allah’a ibadet etmemeye gerekçe olarak söyleyenler aslında kendileri de bu söze inanmıyorlar. Kalbim temiz diyenlerin birçoğuna baktığınızda bir sürü kötülük yapmış olduklarını görürsünüz. Hani senin kalbin çok temizdi? Bir kere meleklerden daha temiz olamayız, peygamberlerden daha temiz olamayız, veli kullardan daha temiz olamayız. Sen nasıl oluyor da bunları söyleyebiliyorsun? Onlar Allah’a ibadet ediyorlar.

İnsanın Allah’a yaklaşmaya ihtiyacı vardır. İnsanın Allah’ı sevmeye ihtiyacı vardır. İnsanız, insan sevmeye uygun bir şekilde yaratılmıştır. Allah’ı sevmeye ihtiyacımız var, Allah tarafından da sevilmeye ihtiyacımız var çünkü Allah severse cennetine koyar. Yani mesele sadece kalbin temiz olması meselesi değil. Bir de cenneti kazanma ve Allah’ın üzerimizdeki hakları var. Bizim manen yükselmeye ihtiyacımız var. Bunun gibi birtakım sebeplerden ötürü ibadet lazımdır. Miraç Kandili bunları da hatırlamak için güzel bir fırsat.

Miraç olayında peygamberimize cennet de gösterilmiş cehennem de. Cehennemle ilgili hadiste buyuruyor ki “Orada cehennem ehlini gördüm.” Allah Azze ve Celle temsilen bu olayları O’na gösteriyor yoksa henüz daha cennetlikler cennete ve cehennemlikler cehenneme girmediler. Daha kıyamet kopmadı, tekrar diriliş gerçekleşmedi, hesap kitap görülmedi. Henüz cennetlikler cennete, cehennemlikler cehenneme girmedi ama Miraç olayında temsilen gösteriliyorlar. Allah için zaman söz konusu değil. Geçmiş ya da gelecek fark etmez, milyar sene sonra olacak olan bir olay Allah için şu anda oluyor gibidir. Çünkü tüm zaman onun önündedir, zamanı kendi yaratmıştır. O yüzden de zaten zamandan münezzehtir. Yani zamana ihtiyacı yoktur. Bize göre bir olay şu anda henüz olmamış olsa bile Allah Azze ve Celle ’ye göre oluyor ve peygamberimize de henüz gerçekleşmemiş olaylar temsilen gösteriliyor. Mesela Peygamberimiz Miraç olayında bazı kadınların göğüslerinden, bazılarının da ayaklarından asılmış olduğunu görüyor. Cebrail’e “Bunlar kimlerdir?” diye soruyor. Bunlar zina eden kadınlardır.

Miraç ile ilgili hadislerden birinde-erkeklerle alakalı- Peygamberimiz çok güzel pişirilmiş etler; güzel, tertemiz bir sofra- onlar orada dururken- diğer tarafta leş ve pislik görüyor, insanlar gidip o leşi, o pisliği yiyorlar. “Ey Cebrail bunlar kimlerdir, bunlar ne yapıyorlar? Neden güzel pişirilmiş etlerden yemiyorlar da bu leşleri yiyorlar?” Cebrail Aleyhisselam; “Bunlar, senin ümmetinden kendi helal eşini bırakıp harama gidenlerdir.” diyor. Zina edenleri kastediyor. Mesela faiz yiyenlerle ilgili mideleri çok büyütülmüş, devrilen kimseler gösteriliyor. Midesinin büyüklüğü ev kadar ve midesini taşıyamıyor, devamlı devriliyor. Bunlar kimlerdir Ey Cibril? Cebrail Aleyhisselam diyor ki “Bunlar ümmetinden faiz yiyenler.” Faizle ilgili miraç hadislerinde başka bilgiler de veriliyor. Faiz yiyenler başka türlü de gösterilmiştir.  Demek ki zina edenler birkaç çeşit, faiz yiyenler birkaç çeşit temsil edilmiştir. Yine bazı rivayetlerde Efendimiz buyuruyor ki; Miraç’ta bazı kimselerin ağızlarının, dudaklarının ateşten makaslarla kesildiğini gördüm. Ey Cibril, bunlar kimlerdir? dedim. Dedi ki “Bunlar ümmetinden hatiplerdir. Kendileri konuşurlar ama yaşamazlardı. Hayatlarında İslam yoktu ama sadece konuşurlardı”. Demek ki İslam’ı anlatanlar, İslam davetçileri eğer yapmadıklarını söylerlerse, yaşamazlarsa, ihlassız (samimiyetsiz) olurlarsa böyle bir sonla karşılaşma tehlikeleri vardır.

Miraç Kandili vesilesi ile o gece yaşananlardan çıkarılması gereken çok sonuçlar var. Mesela Peygamber Efendimiz buyuruyor ki; “Miraç da bazılarını gördüm, ekiyorlardı, hasat ediyorlardı; ekiyorlardı hasat ediyorlardı. Hasat edince bir daha çıkıyordu tekrar hasat ediyorlardı bir daha çıkıyordu.” Düşünün ki tarlaya tohum atıyorsunuz hemen buğday oluyor, mısır oluyor. Onu hemen biçiyorsunuz, tekrar bir daha oluyor, tekrar biçiyorsunuz. Bunlar kimlerdir ey Cibril, dedim. Dedi ki “Bunlar ümmetinden mücahid olanlardır. Bunlara Allah sürekli böyle verecek, bunlar sürekli hasat edecekler.” Bir kez hasat etmeyecekler. Onlar (mücahidler) İslam’a öyle bir hizmet yaptılar ki onların yapmış olduğu hizmet bütün insanları etkilemektedir. Dolayısıyla sürekli olarak o mücahidlere sevap gelmektedir. Yani Allah yolunda mücadele edenler, cihad edenler; onlar birçok nesli ve insanı etkilemektedirler. Dolayısıyla da onların sevabı bitmiyor. Hele öncülük yapanların sevabı bambaşkadır.

Bir mahallede, ailesi içerisinde, okulda, bir şehirde öncülük yapmış; orada bir hayırlı hizmet başlatmış olanlar sürekli hasat ederler. Kendi yapmasa bile sürekli hasat ederler çünkü onlar başlatmışlardır. Kendileri ölmüş olsa bile, o şehirden taşınmış olsalar bile o şehirde hayırlı hizmetler devam ettiği müddetçe onlara sürekli hayır yazılır. O hayırlı hizmetler ayakta kaldığı müddetçe bunların da amel defteri kapanmaz. Sürekli hasat ederler. İşte Efendimiz bunları görüyor. Buna benzer birçok rivayette başka bilgiler de var. Yani faiz yiyenlerle ilgili, zina edenlerle ilgili, cihad edenlerle ilgili bu şekilde cennet ve cehennemle ilgili birçok malumat Efendimize verilmiş.

Cennete götürecek ameller nelerdir, cehenneme götürecek ameller nelerdir, anlamış oluyoruz. Cehennemle ilgili korkumuz artsın, cennete olan arzumuz artsın diye bu bilgiler bize veriliyor. Peygamberimize bu yüzden gösterildi, bunları gördü ve indi. Peygamberimiz bunları görmüş bir insan olarak konuşuyor. O güne kadar ilmel yakin olarak biliyor, cennet de cehennem de var. Allah Azze ve Celle kendisine bildirmişti zaten ama Miraç hadisesinde bizzat görmüş oldu. İlmel yakinden aynel yakine ulaşmış oldu. Dolayısıyla imanı daha da kuvvetlenmiş oluyor ve ondan sonra böyle bir imanla mücadele ediyor.

Efendimiz Miraç’tan dönünce Mescid-i Aksa’ya oradan tekrar Burak’a bindirilip Mescid-i Haram’a getiriliyor. Bu olay ne kadar sürdü tam bilemiyoruz. Belki sıfır saniyede, belki birkaç saniyede, belki de birkaç saatte… Bazı rivayetlerde Hz. Abbas diyor ki “O gece Muhammed’i aradım, bulamadım.”  Hatta çıkmışlar etrafa, bağırmışlar “Ya Muhammed! Ya Muhammed! neredesin? Peygamberimiz İslam’ı anlatıyor, müşrikler de onu öldürmek istiyorlar, başına bir şey mi geldi diye korkmuşlar. Abbas da o zaman Müslüman değildi ancak yeğeniydi ve yeğenini çok seviyordu. O yüzden peygamberimizi merak ediyor. Bu rivayet esas alınırsa, Miraç olayı birkaç saat sürmüş olabilir ama Allah bilir belki de birkaç saniye. Belki Allah o saniyeleri bast-ı zaman ile genişletti; belki o birkaç saniye birkaç saat oldu. Detay bize lazım değil, Allah’ın bildirmediğini biz nereden bileceğiz? Bu, gaybî bir meseledir.

Peygamber Efendimiz miraç hadisesini anlatınca Ebu Talip’in kızı, Hz. Ali’nin kız kardeşi- amcasının kızı- Ümmü Hani diyor ki; “Bunu kimseye söyleme, vallahi sana inanmazlar. Zaten senin peygamber olduğuna inanmıyorlar, bir de diyorsun ki ben Mescid-i Aksa’ya kadar gittim.”

Aksa kelimesi en uzak demektir. İsmi tafdildir, ekber gibi. Aksa, en uzakta olan mescid demektir. Çünkü kırk günlük yoldur. Mekke’den, Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya yani Mekke’den Filistin’e olan mesafe yaya olarak kırk günlük yol, bazıları otuz günlük yol diyorlar ama demek ki o insanın yürüyüşüne ve gittiği yola göre değişiyor. 30-40 gün arası. Bu kadar yolu gitmesi gelmesi birkaç saniye ya da birkaç saat sürmesi mümkün değil. Ve o yüzden Ümmü Hani diyor ki “Sen bunu kimseye söyleme.” Efendimiz de “Vallahi söylerim. Rabbim bana madem ki bunu nasip etti, ben bunu kimseden saklayacak değilim, söylerim.” diyor.

Peygamberimizin gerçek peygamber olduğunun delillerden biri de insanların inanmayacağını bilse de gerçeği söylemesidir. Efendimizin peygamberliğine dair çok deliller sayabiliriz, konumuz o değil ama bu da onlardan biridir. Sahte bir peygamber, insanların inanmayacağı şeyleri söylemez; insanları dikkate alır. Mesela siyasetçiler öyledir. Çoğunlukla siyasetçilerin doğruyu konuşmak diye bir dertleri yoktur. Halkın hoşuna gideni söylerler, oy alabilecekleri sözleri söylerler. Bir bakıma halkı aptal yerine koyarlar, halka gerçekleri söylemezler. Ama peygamberler böyle değildir, peygamberler olduğu gibi söyler. Bu, aslında bir insanın samimi olduğunu gösterir. Gerçekleri saklıyorsa ve Allah’ı değil toplumu dikkate alıyorsa bu insan samimiyetsizdir. Kur’an-ı Kerim müminlerin sıfatlarını anlatırken “Vela yehafune lev meteleim” (Maide,54) buyuruyor. “O müminler kınayanların kınamasından da korkmazlar.” Eğer kınayanların kınamasından korkuluyorsa burada bir samimiyet problemi vardır. Sen doğruları biliyorsan kınayanların kınamasından korkmadan söylemek zorundasın. Doğru, eninde sonunda cesur insanlarla hâkim olur; korkaklarla hâkim olamaz. Doğruyu bilenler, insanları dikkate alıp da devleti dikkate alıp da hükümeti dikkate alıp da konuşmayacak olurlarsa o zaman doğru nasıl hâkim olacak? Haksızlar her zaman güçlü olsa hep susacak mısınız? Böyle olursa haksızlar nasıl zayıflayacak, hak nasıl güçlenecek, haklılar nasıl güçlenecekler? Bakın Peygamberimiz Miraç hadisesini anlatmak için kimseyi dikkate almıyor. “Mademki Allah bana bu olayı nasip etti, vallahi ben bunu söylerim. İnanmayan inanmaz. Zaten benim peygamberliğime de inanmıyorlar. Benim peygamberliğime inanmayanlar tabi ki buna da inanmayacaklar.” Diyor. Ama bazı rivayetlere göre bu olay sebebiyle Müslümanlardan çürük olanlar, kalbinde maraz olanlardan bazılarının imandan döndüğüne dair rivayetler var. Yani bu kadar da olmaz demek istiyorlar. Halbuki zaten Allah’ın peygamberi olduğuna iman etmiştin… Allah için her şey kolay. Bu nasıl iman? Bu iman, marazlı bir imandır. Mesela Hz. Ebu Bekir Sıddık’a gelip diyorlar ki senin arkadaşın, peygamber olduğuna inandığın Muhammed, bak böyle böyle konuşuyor. Ebu Bekir Sıddık diyor ki “O mu söyledi?”  Evet, diyorlar. Ben Mescid-i Aksa’ya kadar gittim, geldim, diyor. Oradan da bütün gök tabakalarına çıkartıldım. Cenneti, cehennemi gördüm, diyor. Hz. Ebu Bekir diyor ki “O söylediyse doğrudur.” İşte o zaman Efendimiz ona “Sıddık” (tasdik eden doğrulayan) adını veriyor. Böyle söylemiş birisi olduğu halde “O söyledi ise doğrudur, o yalan söylemez; ben onun zaten Allah’tan vahiy aldığına iman ediyorum, buna mı iman etmeyeceğim. Allah onunla irtibat halinde, Allah için her şey kolaydır. Muhammed bunu kendi mi yaptı ki mümkün olmasın. Allah için mümkün olmayan bir şey var mıdır? “Ben onun Allah’ın peygamberi olduğuna inanıyorum, buna mı inanmayacağım?” diyor ve sonra gelip peygamberimize, imanının daha da kuvvetlenmesi için diyor ki “Ya Resulullah ben Mescid-i Aksa ’yı gördüm, bana biraz tarif eder misin? Allah Azze ve Celle Mescid-i Aksa’ yı onun gözünün önüne getiriyor, unuttuğu yerlerde olabilir çünkü. Unuttuğu yerler olmasın diye gözü oraya bakarak peygamberimiz ona anlatıyor. Peygamberimiz o toprakları bilmez. Ebu Bekir Sıddık diyor ki “Vallahi sen Allah’ın Resulüsün, ben oraları gördüm, aynen anlattığın gibiydi Ya Resulullah!”

İsra ve Miraç Olayı Ruhen mi Bedenen mi Gerçekleşti?

Son olarak şunu da söyleyeyim gerek İsra gerek Miraç hadisesi yalnız ruhen olmamıştır, bedenen de olmuştur. Ruh ve beden birlikte. Bazı ehli bidat insanlar bu olayın bedenen olmadığını sadece ruhen olduğunu söylüyorlar. Halbuki ruhen olmuş olsa zaten Mekkeli kafirlerin inkâr etmesine gerek yoktu. Rüyada da herkes bir yerlere gidiyor, geliyor. O zaman Mekke’nin kafirleri niye inkâr etsinler, niye gidip de Ebu Bekir Sıddık’a senin arkadaşın, peygamber olduğuna inandığın Muhammed, bir gecede Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya gidip geldiğini söylüyor, desinler. O da o söylüyorsa doğrudur, neden desin? Rüya görmüş diyebilirdi. Eğer İsra ve Miraç olayı ruhen olan bir olay olsaydı, ne var bunda siz rüya görmüyor musunuz, o da buna benzer bir şey diyebilirdi ama hayır, öyle demiyor. O mu dedi? Evet, o dedi. O halde doğrudur ve Efendimiz ona “Sıddık” adını veriyor. Birisi bir rüya görmüş olsa biri de onu tasdik etse “Sen böyle rüya gördüm diyorsan demek ki görmüşündür.” dese ona Sıddık denir mi? Denmez ki. Biz de rüya görüyoruz, birine anlattığımız zaman o da bize inanıyor, tasdik ediyor. Bu rüyayı gördüğümüze, kendiliğimizden uydurmadığımıza o da inanıp, tasdik ediyor. Dolayısıyla bu olay eğer ruhen olmuş olsaydı zaten Mekke müşrikler böyle itirazda bulunmazlardı.

İsra süresinde ayet nasıl başlıyor, surenin ilk ayetine bakın “Subhenallezi esra bi abdihi leylen minel mescidil haram ilel mescidil aksallezi berakna havle.” Allah Azze ve Celle subhan diye başlıyor. Bakınız, hiçbir eksik sıfatı olmayan, hiçbir eksiği olmayan, kâmil olan, yüce olan, bütün eksiklerden münezzeh olan Allah, kulunu bir gece, gecenin bir vaktinde Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya götürdü. Bakın başlangıcı “subhan”diye başlıyor. Eğer İsra ve Miraç olayı bir ruhen gitme olayı isesubhan diye başlamasına gerek yok. İsra ve Miraç hadisesinin büyük bir olay, mucizevi bir olay olduğunu anlatmak için Allah subhan ifadesini kullanmıştır. Yani Allah için bu kolaydır, çünkü Allah subhandır, hiçbir eksiği yoktur. Böyle başlaması da yine bu olayın bedenen olduğundandır, yoksa böyle bir ifadeyle başlamasına gerek yoktur. Rüya ya da manevi bir miraç (yükseliş olsaydı), bedenen olmasaydı subhan gibi bir ifadeyle başlamasına gerek yoktu. Ayrıca ayette “subhanellezi esra bi abdihi.” Abdihi, kulunu diyor. “Kulunu Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya bir gece vakti götüren Allah, ne kadar yücedir, hiçbir eksik sıfatı yoktur.” Kul; beden ve ruhtan oluşur. Mesela biz Allah’ın kuluyuz. Bedenimiz de var ruhumuz da var. Dolayısıyla Allah Azze ve Celle; “kulunu” dediğine göre beden ve ruhla götürmüştür. Sadece ruhen götürmüş olsaydı o zaman kulunu demezdi çünkü kul nedir? Beden ve ruhtan oluşmaktadır. Mesela Alak Suresi’nde de “Eraeytellezi yenha abden ize salle” “Bir kul namaz kılarken ona engel olan kimseyi gördün mü?” Ebu Cehil ve onun gibiler. Efendimiz namaz kılarken engel olmaya kalkışmıştı. Orada “abd” kelimesi geçiyor. Eraeytellezi yenha. Gördün mü o kimseyi? Men ediyor, engel oluyor. Kimi? “Abden ize salle.” “Namaz kıldığında bir kulu” “Orada peygamberimiz neyle namaz kılıyordu? Ruhen ve bedenen. Demek ki “abd” olmak için ruh ve beden birlikteliği şarttır. Bu zamanda bazı şeyler çok hızlı bir şekilde oluyor. Mesela bizim şu görüntümüzü dünyanın değişik yerlerinde izliyorlar değil mi? Bugün bu kadar ilim gelişmişken bunu anlamamak, bunu inkâr etmek akıl işi değildir. Allah Azze ve Celle aslında bu olayla insanların, bilim adamlarının da ufkunu açmıştır. Yani hızlı gidiş geliş mümkündür.

Miraç, Müminler ve Kâfirler için Bir İmtihandır

Kur’an-ı Kerim Süleyman Aleyhisselam’ın anlatıldığı Neml Suresi’nde buyuruyor ki “Rüzgârı da Süleyman’ın emrine verdik. Sabah esişi- rüzgâr öyle esiyordu ki- bir aylık yol, akşam esmesi de bir aylık yol.” (Sebe, 12) Yani Hz. Süleyman bir günde, iki aylık yol kat ediyordu. Yani rüzgâr Hz. Süleyman’ı alıp bir aylık mesafeye götürüyor. Sabahtan akşama kadar. Uçak gibi, uçaktan daha hızlı. Mesela yine Süleyman peygamber Belkıs’la ilgili olan o kıssada ne diyor “Belkıs’ın tahtını -ta Yemen’de Belkıs, Yemen’in kraliçesi. Süleyman peygamber de Şam topraklarında yaşıyor. Suriye Ürdün civarlarında. Arası çok uzun bir mesafe. Yemen nere Suriye nere- Belkıs’ın tahtını kim bana getirecek?” Belkıs bana doğru geliyor şu anda o gelmeden onun tahtını kim bana getirecek? Çok süslü, güzel bir tahtı varmış kraliçenin. Cinlerden birisi diyor ki; “Sen yerinden kalkmadan ben sana onu getiririm, yani öğlen olmadan.” Süleyman peygamber her sabah makamına otururdu, -aynı zamanda devlet başkanıydı- öğlene kadar devlet işlerine bakardı. Öğleden sonra oradan ayrılırdı. Sen yerinden kalkmadan, derken kast ettiği şey yani öğlen olmadan, birkaç saat içerisinde ben onu sana getirmiş olurum. Süleyman peygamber daha hızlı getirebilecek olan yok mu? Dedi. Kur’an-ı Kerim buyuruyor: “Kâle-lleżî ‘indehu ‘ilmun mine-lkitâbi enâ âtîke bihi kable en yertedde ileyke tarfuk” “Katımızdan ilmi ledünni verdiğimiz bir ilim sahibi dedi ki “Sen gözünü açıp kapayana kadar getirmiş olurum.” (Neml, 40) ve anında koskoca tahtı getirdi ve önüne koydu. Işınlama yani. Demek ki Kur’an-ı Kerim bu bilgileri bize verirken böyle bir şey mümkün, demiş oluyor. Bakın mesela o “ilmi ledünni”ye sahip olan kimse bir peygamber değil. Demek ki bu Hz. Süleyman’a verilen bir mucize ama onu yapan kişi bir peygamber değil. Allah Azze ve Celle böyle bir ilmi insanlara verebilir. Arayın, bulun, çalışın. Aslında Allah insanoğluna ışınlama yöntemini anlatıyor. Bakın burada anlatılan kişi cin değildir. Bunu başaran kişi cin değil, melek de değil, peygamber de değil. Allah’ın ilim verdiği bir zat. Demek ki böyle bir ilim var ve Allah verebilir. O halde insanlar da arasınlar, çalışsınlar, bulsunlar. İsra ve Miraç olayını nasıl reddedebiliriz ki? Bunlar da Kur’an-ı Kerim’de var. Zaten Kur’an-ı Kerim’de İsra var, onu inkâr eden kafir olur ama miraç yok. Miracı inkâr edenler de Kur’an’da yok deyip inkâr ediyorsa Kur’an’da Hz. Süleyman peygamberin rüzgâr üzerinde gittiği, rüzgârın onu taşıdığı ve sabah esişi bir aylık mesafe yani birkaç saatte bir aylık mesafe alıyor ve akşam esişi de bir aylık mesafe bir gün de iki aylık mesafe kat ediyor. Bu, Kur’an’da geçiyor. Belkıs’ın tahtının göz açıp kapayana kadar, belki sıfır saniye gibi kısa bir sürede getirilmesi olayı Kur’an’da geçiyor. Bunları da mı inkâr edeceksiniz? Hadi miraç hadislerle sabit, nasılsa inkâr etsek de kafir olmayız, diyorsunuz. Peki ya bunları da mı inkâr edeceksiniz? Bunu da Kur’an söylüyor. Kur’an’ı da mı inkâr edeceksiniz? Yani İsra ve Miraç olayı neden bedenen ve ruhen olmasın? Mesela taht ağır bir maddedir ve o ağır maddeyi, kocaman tahtı sıfır saniye gibi zamanda Yemen’den Şam topraklarına getirmiştir. Demek ki maddenin nakli, ağır maddelerin nakli mümkündür. Peygamberimizin nakli neden mümkün olmasın? Aslında miraç bu yönüyle bir imtihandır. Hem kafirler için imtihan oldu hem müminler için imtihan oldu. O zamanda da bu zamanda da. O zamanın kafirleri alay etti. Bakın bugün mesela uçak yapıldı, insanlar bile bugün Mekke’den Mescid-i Aksa’ya, Filistin’e bir saatte, bilemedin iki saatte gidiyor. Yani Allah götüremez mi? İnsanlara bile bugün bu ilmi verdi. Allah için zor diye bir şey var mı?  İsra ve Miraç olayı o gün için bir imtihandı. Bilimin gelişmesi sayesinde bu gibi şeyleri bugün daha iyi anlayabiliyoruz.

Miraç Kandili İbadetleri nelerdir? Miraç gecesi Nasıl İhya Edilmeli?

Miraç Kandili, Berat Kandili, Regaip Kandili gibi geceler için özel bir ibadet yoktur. Bu gece ile ilgili özel ibadetler olduğunu söyleyenler aslında bilgisizce konuşmaktadırlar. Bununla alakalı ayet ve hadis de bulunmamaktadır.

Miraç Kandili ve buna benzer diğer gecelerde önemli olan bu geceleri ihya etmektir. Madem miraçta birçok mesaj var, Miraç Kandili süresince bunların hepsini düşünmek gerekir. Allah Azze ve Celle İsra ve Miraç olayını neden yarattı, bunlardaki manalar nelerdir? Bunları da düşünmek icab eder. Namaz bu gecede emredildiği için, bol bol namaz kılmaya çalışmak; namazı hatırlamak, Kur’an okumak, gündüzünde oruç tutmak, Kur’an’ın mesajını anlamaya çalışmak, peygamberimizi hatırlamak, peygamberimizin davasını hatırlamak, kafirlerin, inkâr edenlerin sonlarını hatırlamak gerekir. Eğer Miraç Kandili bu şekilde ihya edilirse hakkı verilmiş olur inş.

Kafirlerin onca zulümlerine ve engellemelerine rağmen Allah Azze ve Celle Peygamberini destekledi. Tüm dünya onu sevdi, kafirler iseebter” oldular, amaçlarına ulaşamadılar. Ebu Lehebler, Ebu Cehiller şimdi nefretle hatırlanırken; Peygamberimiz rahmetle hatırlanmaktadır. Demek ki her şeye kadir olan bir Rabbimiz var. Ona güvenip yola çıkmalıyız. Bugün peygamberimizin davasını omuzlamalıyız. Peygamberimiz nasıl ki başından geçen bu önemli olayı anlattı, kimseden çekinmedi, biz de kimseden çekinmeden hakikatleri konuşmalı ve İslam Medeniyetini inşa etmenin mücadelesini vermeliyiz.

Efendimizin arkasında Allah olduğu meydandadır. Miraç olayı da gayet normal bir olaydır. Allah Resulü tek başına başlamış ve ömrünün son üç senesinde, üç tane Türkiye büyüklüğündeki Arabistan yarımadası fethedilmiştir. Allah’ın onunla beraber olduğu açıktır. Bunları hatırlamak, bu şekilde geceyi ihya etmek mümkündür.

Alparslan Kuytul Hocaefendi’den Miraç Kandili Mesajı

Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin miraç kandili mesajı yayınladığı twitter hesabına buradan ulaşabilirsiniz.

Miraç kandili sohbetinin tamamını video olarak izlemek için;

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here