İmanın Kazandırdığı Kişilik III

0
İmanın Kazandırdığı Kişilik Nasıldır?
İmanın Kazandırdığı Kişilik

Hamd; gönderdiği kitabı ile şahsiyetli mü’minler olmanın yollarını bizlere gösteren Âlemlerin Rabbi Allah Azze ve Celle’ye, Salât ve Selam; Allah Azze ve Celle’nin istediği medeniyeti inşa etmek için tavizsiz ve onurlu bir mücadele veren Rasulullah’a, Selam ise; Hz. Peygamber’in kurduğu medeniyeti isteyen tüm kardeşlerime olsun.

Temmuz ve Ağustos sayılarında ele aldığım ‘İmanın Kazandırdığı Kişilik’ konusundaki yazıma Cumhurbaşkanı’nın Coca-Cola fabrikası açılışı yapması ile ilgili bir röportaj sebebiyle ara vermek durumunda kalmıştım. Konuya kaldığım yerden devam ediyorum.
Allah Azze ve Celle koyduğu hükümler ve gönderdiği ölçüler ile İslam’ın sancağını taşıyacak şahsiyetli Müslümanlar ve dava adamları yetiştirdi. O hükümlerden bazıları şunlardır;

İslam’ın İnsana Kişilik Kazandıran Hükümleri

  • Aşağıda sıraladığım 6 madde Allah Azze ve Celle’nin insana değer verdiğini göstermektedir.
    • Allah Azze ve Celle’nin insanı kendi halifesi olarak tayin etmesi
    • Allah Azze ve Celle’nin insana ilim vermesi
    • Meleklerin Âdem Aleyhisselam’a secde ettirilmesi
    • Allah Azze ve Celle’nin insana ruhundan üflemesi
    • Allah Azze ve Celle’nin insanı en güzel surette yaratması
    • Allah Azze ve Celle’nin insanı iki eliyle (özel olarak) yaratması

Allah Azze ve Celle’nin bu ayetlerle insana değer verdiğini bildirmesi insanın şahsiyetli ve onurlu davranmasını temin etmek ve değerini düşürecek davranışlardan kaçınmasını sağlamak içindir.

Dinin Lâ İlâhe İllallah diyerek başlaması, sahte ilahların reddedilmesi, insanın şahsiyet ve onuruna zıt olan kula kulluğun kaldırılıp sadece Allah Azze ve Celle’ye kulluk ve itaatin emredilmesi şahsiyetli Müslümanların yetişmesini sağlamıştır. Hz. Peygamber’den bu bakışı öğrenen sahabenin Habeşistan kralı Necaşi’ye eğilmemeleri bu şahsiyetin eseridir.

İslam’da insanın şahsiyetsiz davranışlar göstermesine sebep olan nefsî arzularla mücadelenin ve nefsi terbiyenin emredilmesi insana şahsiyet kazandırmıştır. Kötülüğü emreden nefsin istek ve arzularından kurtulan insan özgürleşir ve birtakım dünyevî menfaatleri için onursuz davranışlar göstermez.

Hz. Peygamber: “Zengine zenginliğinden dolayı hürmet edenin, dininin üçte ikisi gider” buyurarak zenginlere sırf zenginliklerinden ötürü hürmeti yasaklarken Kur’an-ı Kerîm, Allah Azze ve Celle’nin yolunda vazife almış olanlara, ilim ve takva sahibi olanlara hürmet edilmesi gerektiğini öğreterek insana şahsiyet kazandırmaktadır. Çünkü maddeye değer vermek insan onurunu zedelerken manaya değer vermek insanı yüceltir.

Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem: “Bir zaman gelecek, insanların en çok önem verdikleri mideleri olacak. Şerefleri, malları ve mülkleri olacak. Kıbleleri, kadınları olacak. Dinleri de paraları olacak. Bunlarda zerre kadar hayır yoktur” buyurarak insanların güzel yemeklere, mala-mülke, kadınlara ve paraya tapmalarını reddetmiş, böylelerinde zerre kadar hayrın olmadığını bildirmiş olması insanın bu gibi zevkler için onursuzca davranmamasını sağlar ve insana şahsiyet kazandırır.

Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in “Cihadın en üstünü zâlim sultana karşı hakkı söylemektir” buyurması bize karşımızda kim olursa olsun hakkı söyleme anlayışı ve cesareti kazandırmaktadır. İşte bu, insana şahsiyet kazandırmaktır.

Kur’an-ı Kerim’de:

“Ey iman edenler, toplu olarak kâfirlerle karşılaştığınız zaman, onlara arka çevirmeyin (savaştan kaçmayın)” buyurulması,

İsrailoğulları ile alakalı olarak:

“Artık orası kendilerine kırk yıl haram kılınmıştır. Onlar yeryüzünde ‘şaşkınca dönüp duracaklar.’ Sen de o fasıklar topluluğuna üzülme” buyurarak savaştan korkan İsrailoğulları’nı kınaması ve bu sebeple kırk yıl çölde cezalandırıldıklarını bildirmesi,

Efendimizin savaştan korkup kaçmanın İslam’da yedi büyük günahtan biri olduğunu haber vermesi,

İslam düşmanlarının tehditlerinden ve tuzaklarından korkmamanın emredilmesi ve Kur’an-ı Kerîm’in Hz. Şuayb Aleyhisselam’ın diliyle:

Ey kavmim, bütün yapabileceğinizi yapın; şüphesiz, ben de yapacağım. Kime aşağılatıcı azab gelecek ve yalancı kimdir, yakında bileceksiniz. Siz gözetleyip durun, ben de sizinle birlikte gözetleyeceğim” buyurulması ve Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e:

“De ki: “Ey kavmim, bütün yapabileceğinizi yapın; şüphesiz ben de yapacağım” buyurulması Müslümanlara cesaret ve şahsiyet kazandırmaktadır. Onları korkaklıktan ve acizlikten kurtarmakta, onurlu bir duruş göstermelerini sağlamaktadır. Bu kişiliği kazanan Müslümanlar tehdit edildiklerinde kişiliksiz kimseler gibi kaçmazlar, “Hasbunallah ve ni’mel vekîl (Allah bize yeter, O ne güzel vekildir)” derler ve yollarına devam ederler.

Dinin namaz, zekât, oruç, hac ve cihad gibi ibadetleri emretmesi insanı manen güçlendirmek, zayıflıklardan kurtarmak, kâmilleştirmek ve şahsiyetini geliştirmek içindir. Her bir ibadet insanın bir yönünü tamamlar ve insanın kişilik sahibi olmasına yardımcı olur.

İslam gıybet gibi şahsiyeti bozacak davranışları haram kılar. Yalancılığı, ahde vefasızlığı (sözünde durmamayı) ve emanete ihaneti haram kılması ve bunları münafıkların ahlakından kabul etmesi insanlara kişilik kazandırmak, onursuz davranışlardan uzaklaştırmak ve şahsiyetli Müslümanlar meydana getirmek içindir.

İslam’da içki, kumar, faiz, zina, homoseksüellik ve yetim malı yemek gibi fiillerin haram kılınması insanların onur ve şerefini korumak ve toplumun bozulmamasını sağlamak içindir. Çünkü tüm haramlar insan şahsiyetini zayıflatır ve insanları zamanla kişiliksiz hale getirir.
Kur’an’da Firavun’a rağmen Hz. Musa Aleyhisselam’a iman eden ve ölümü göze alan sihirbazlardan ve Buruc suresinde ateşe atılmalarına rağmen imanlarından dönmeyen Müslümanlardan bahsedilmesi ve böylesi yiğitlerin örnek gösterilmesi hak uğrunda ölümü göze alan şahsiyetli dava adamları yetiştirmek içindir.

Hz. Peygamberin, davasını bırakması için yapılan krallık ve zenginlik gibi teklifleri reddetmesi ve “Sağ elime güneşi, sol elime ayı verseler, ben bu davadan dönmem” buyurması, dünyayı elinin tersi ile itmesi dava yolunda mücadele eden tüm Müslümanlara dünyevî menfaatler için davanın satılamayacağı mesajını vermek ve onlara şahsiyetli olmayı öğretmektir.

Allah Azze ve Celle’nin Kur’an-ı Kerim’de Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e; “De ki: Ey kâfirler! Kulluk etmem kulluk ettiklerinize”, “İnkâr edenlere (kâfirlere) itaat etme. Onlar, senin kendilerine yumuşak davranmanı (uzlaşmanı) arzu ettiler; o zaman onlar da sana yumuşak davranıp uzlaşacaklardı”, “Emrolunduğun gibi istikamet üzere ol”, “Emrolunduğunu gürleyerek söyle” buyurması ve Kur’an’ın taviz vermeyi yasaklaması Allah yolunda mücadele edenlerin cesur ve şahsiyetli davranmalarını sağlamak için konulmuş hükümlerdir.

İslamî hareketin ilk günden itibaren şahsiyetli ve tavizsiz duruşu emretmesi, sayıları çok azken bile Hz. Peygamberin dinî konularda hiç taviz vermemesi, kâfirlere itaat etmemesi, itaat etmeyince kâfirlerle karşı karşıya gelip zor günler geçirmesi ve buna razı olup taviz vermeye razı olmaması Müslümanlara şahsiyet kazandırmıştır. Bu hükümlere uyulmuş olsa idi güneşin ışığı altında nesnelerin renklerinin solması gibi gayri İslamî sistemlerin etkisi altında Müslümanların renkleri solmayacak, tavizkâr İslam anlayışları gelişmeyecekti. Bin, birlerin toplamıdır. Bir kereliğine harama bulaşmaktan korkmayanlar zamanla yaşadıkları gibi inanmaya başlamaktadırlar.

Dinin her zamanda ve her mekânda emr-i bi’l maruf ve nehy-i ani’l münker yapmayı, haramlar karşısında susmamayı emretmesi Müslümanlara şahsiyet kazandıran hükümlerindendir. Çünkü hakkı söylemek ve yanlışları reddetmek insanlara kendine güven ve şahsiyet kazandırır. Hakkı söylemeyen ya da yanlışlara sessiz kalanlar zamanla onur ve şahsiyetlerini kaybederler.

Dinin insanlara açlık, korku, mal ve cana gelecek musibetler gibi imtihanlara karşı sabrı emretmesi insanlara şahsiyet ve dayanıklılık kazandıran, insanı zayıflıktan kurtarıp iradeyi güçlendiren bir hükümdür.

İslam’ın iman esaslarından olan ahirete ve kadere iman ile şahsiyetsiz davranışlar engellenmektedir. Çünkü ahirete iman eden geçici dünya hayatı ve menfaatleri için şahsiyetinden taviz vermez. Kadere iman eden kimseye gelince o da Allah’ın takdir ettiğinden başkasının olmayacağını bilir ve dünyevi menfaatler için eğilip bükülmez. Böylece şahsiyetli Müslümanlar yetişmiş olur. İman güçlenince şahsiyet güçlenir, iman zayıflayınca şahsiyet de zayıflar.

İslam insanların ırk, renk, mal ve sınıf yönünden birbirine eşit olduğunu, üstünlüğün ancak takva ile olacağını öğreterek insanları aşağılanmaktan kurtardı ve tüm insanları şahsiyetli varlıklara dönüştürdü. Haklarda ve fırsat vermede eşitliği öğretti. Köle ile efendi arasında insan olma yönünden eşitlik hakkı İslam’ın kabulünü zorlaştırdığı halde hüküm yine de böyleydi. O Kureyş ki; diğer kabilelerle eşit olmamak için Arafat’ta vakfeyi onlarla yapmamış, kendileri elbiseleri ile tavaf etmelerine rağmen başka kabileleri Kâbe’yi çıplak bir şekilde tavafa zorlamış idi. İslam böyle bir topluma gelmiş ve kölelere kötü muameleyi yasaklayarak kölelere bile şahsiyet kazandırmıştı.

Ebu Leheb, Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e “İslam’a girersem benimle diğer insanlar aynı mı olacak” diye sormuş ve Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in “Evet” cevabı üzerine İslam’a girmemişti. Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem onlara; “Başkaları amelleri ile bana gelirken siz ecdadınızla övünerek gelmeyin” diyor ve ümmet fertleri arasında sınıf farkı gözetmiyordu. Bu hükümler tüm insanlara kişilik ve şahsiyet kazandırmış ve onları aşağılanmaktan kurtarmıştır.

Kur’an-ı Kerîm: “Ey mü’minler! Ehl-i kitaptan bir gruba itaat ederseniz, sizi imanınızdan sonra tekrar küfre döndürürler” buyurarak kâfirlerin karşısında izzetli olmayı, onlara itaat etmemeyi ve onlara benzememeyi emrederek Müslümanlara şahsiyet kazandırmıştır. Böylece İslam toplumu kendi medeniyetinden başkasına razı olmayan, batıla teşebbühün olmadığı şahsiyetli bir topluma dönüşmüştür.

Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem: “Ehl-i Kitap kertenkelenin deliğine girseler siz de onları takip edeceksiniz” buyurarak ümmetini bu hususta uyarmış, onlara benzemeyi kertenkelenin deliğine girmeye benzetmiştir. Kitap ehline uymak hem şahsiyet kaybına hem imanın gitmesine sebep olur hem de ümmetin kumandanlık vazifesini kaybettiğini ve dâhilî bir hezimeti gösterir. Kur’an’la yücelmenin mümkün olmadığı anlayışına sebep olur. Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu uyarıları ile hem bu tehlikeleri önledi hem de ümmetine kişilik kazandırdı.

Kur’an-ı Kerîm: “ Muhammed’le birlikte bulunanlar kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler” buyurarak Müslümanların kâfirlerin karşısında dik ve sert durmaları gerektiğini ifade ederek zayıf, aciz, korkak ve kişiliksiz davranışları yasaklar ve Müslümanlara onur ve kişilik kazandırır.

Kur’an ve Sünnetin kadınlarla ilgili getirdiği hükümler kadını insan olarak erkeğe denk hale getirdi ve kadına kişilik kazandırdı. Kadınlar hakkında en büyük inkılabı Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz gerçekleştirdi.

  • Kız çocuklarını utanç vesilesi bir varlık olmaktan, daha çocukken diri diri toprağa gömülmekten,
  • Kadınları eğlence mezesi ve fuhuş aracı olmaktan,
  • Bir ticaret eşyası gibi alınıp satılmaktan kurtardı. Bugün olduğu gibi elbisesi elinden alınan, sokağa, sahneye, plajlara sürülen, pavyona, gazino ve genelevine mahkûm edilen, sırtından para kazanılan bir varlık olmaktan kurtardı.
  • Kadın ve çocukların mirastan mahrum bırakılmasını yasakladı.
  • En hayırlılarımızın eşlerine en iyi davrananlar olduğunu bildirdi.
  • Kızlarına ve kız kardeşlerine iyi muamele edenlere cenneti vadetti.
  • Cennetin anaların ayakları altında bulunduğu müjdesini verdi.
  • Bütün bu hükümler kadının aşağılanmasını engelledi, onların şahsiyetli ve değerli varlıklar olarak hayata karışmasını sağladı.

Kur’an-ı Kerîm: “Gevşemeyin, üzülmeyin, eğer iman ettiyseniz üstün olanlar sizlersiniz” buyurarak Mü’minlere üstünlük anlayışı ve kişilik kazandırmıştır. Bunu öğrenen Müslümanlar madden kâfirlerden geri kalmış olsalar bile inanç, ibadet, insani ve ahlaki değerler ve gündelik hayata dair kanunlar yönünden kendini kâfirlerden üstün görecek, onların teknolojisi karşısında eziklik duymayacak, onlara benzemeye çalışmayacak ve onurlu bir duruş gösterecektir. Allah’ın boyasıyla boyanacak ve o boya ile övünecektir. Namazını saklamaya çalışmayacak, başörtüsü ile onur duyacaktır. Başörtüsünü özgürlük adına ve insan hakları adına savunmayacak, Allah’ın emridir deyip onunla övünebilecektir.

Burada ancak az bir kısmını ele alabildiğimiz daha birçok hükümler ile Kur’an ve Sünnet Müslümanlara şahsiyetli olmanın yollarını göstermiş, Müslümanların şahsiyetine zarar verecek şeylerden onları korumuştur. Bu hükümler Müslümanların nefislerini değiştirmiş ve yeni bir nesil inşa etmiştir. İslam’ın hükümleri Müslümanları kibirden kurtarmış ama onları izzet (onur) ve kişilik sahibi yapmıştır. Geçmişte bunu başaran İslam’ın değer ölçüleri ve hükümleri bugün de bunu başarabilecek güçtedir. Kişilik sahibi dava adamları yetiştirilmedikçe ve şahsiyetli bir hareket meydana getirilmedikçe bu ümmet insanlığa önder olma görevini yerine getiremeyecektir. Allah Azze ve Celle İslam’ın koyduğu ölçüleri ve hükümleri anlamayı, ona göre şekillenmeyi, kişilik sahibi ve onurlu dava adamları haline gelmeyi cümlemize nasip eylesin. Allah’a emanet olun.

Alparslan KUYTUL

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here