Cuma Namazı Fıkhi Bir Meseledir! Herkes Kendi İşini Yapsın!

0

Furkan gönüllüleri, cuma gecesi Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin de katılımıyla “Polis Şiddeti ve Provokatör İddiaları” ile ilgili bir forum programı düzenledi.
Forum esnasında sunucudan gelen soruları cevaplandıran Alparslan Kuytul Hocaefendi, ” Korona virüs ile ilgili ilk zamanlarda açıklama yapmıştınız. Cuma namazı kılınmasına ara verilmesini en başından beri eleştirdiniz, tepki gösterdiniz. Bu durumda akıllara şöyle bir soru geliyor, bu tedbirleri doğru buluyor musunuz? Bir güç bunu kullanıyor diyorsunuz, bununla tam olarak neyi kastediyorsunuz, açıklayabilir misiniz?” sorusuna” “Tedbirlere karşı değilim ama Abartılmasına Karşıyım!” diyerek cevap verdi.

“Benim özellikle tepki gösterdiğim husus; farz olan Cuma namazı konusuydu. Farkındaysanız beş vakit namazla ilgili çok fazla bir şey söylemiş değilim çünkü beş vakit namaz evde de kılınabilir, evde de kendi ailenizle cemaat yapabilirsiniz.” diyerek sözlerine devam etti.
Sorunun tamamını okumak için;

 Korona virüs ile ilgili ilk zamanlarda açıklama yapmıştınız. Cuma namazı kılınmasına ara verilmesini en başından beri eleştirdiniz, tepki gösterdiniz. Bu durumda akıllara şöyle bir soru geliyor, bu tedbirleri doğru buluyor musunuz? Bir güç bunu kullanıyor diyorsunuz, bununla tam olarak neyi kastediyorsunuz, açıklayabilir misiniz?

Tedbirlere Karşı Değilim ama Abartılmasına Karşıyım!

Alparslan Kuytul: Evet, bu Korona virüs sebebiyle alınan tedbirlerin bazılarına farklı bir bakış açısıyla bir yorum getirmiştim. Tedbirlere tamamen karşı değilim ama abartılmasına karşıyım. İlk olarak okulların ve camilerin kapatılması belki ilk başta biraz makul gibi görülmüş olabilir ama zaman ilerledikçe bu kararın dünyada o kadar da masum olmadığını düşündüren birçok gelişme yaşandı.

Benim özellikle tepki gösterdiğim husus; farz olan Cuma namazı konusuydu. Farkındaysanız beş vakit namazla ilgili çok fazla bir şey söylemiş değilim çünkü beş vakit namaz evde de kılınabilir, evde de kendi ailenizle cemaat yapabilirsiniz. Ama ben özellikle Cuma namazı üzerinde durdum. Meselenin belki siyasi boyutları olabilir ama ben meseleye öncelikle siyasi yönden değil, ilmi ve fıkhi yönden baktım.

Tepkisiz Müslümanlar!

İslam’a göre bir farzın terk edilebilmesi için birtakım farzlar vardır. O farz eğer birtakım önlemler alınarak yerine getirilebiliyorsa o önlemler alınarak yerine getirmek de farzdır. Eğer hiçbir çare yoksa o zaman terk edilebilir. Bu virüs sebebiyle birtakım önlemler alınabilir ve camilerde Cuma namazı kılınabilirdi. Mesela bugün caminin avlusunda kıldık, yolda, parkta neyse, herkes bulunduğu yerde kıldı. Bugün alınan tedbirler mesela maske takılması, sosyal mesafeye uyarak bir metre arayla durulması gibi…

Caminin avlusuna girenlere dezenfektan ile bir dezenfekte işlemi yapıldığını sanıyorum çünkü kuyruk vardı, biz içeriye girmedik. Girenlerin ateşleri de ölçüldü. Bunun gibi önlemler alınabilir ve mesafeli durulabilir. Herkes kendi seccadesini kendisi getirsin, caminin halısında mikrop olabilir denilebilir ve ezan okunur okunmaz gerekirse sünnet bile kılınmadan hutbeye başlanabilir ve arkasından hemen farz kılınabilir. Uzatılmadan hutbe çok kısa tutulabilir zaten farzı iki rekât geri kalanı da herkes evinde kılsın denilebilir. Yani istenirse Cuma namazını uzatmazsanız, 10 dakikada da bitirebilirsiniz. Benim söylediğim buydu ve bunda bir yanlışlık görmüyorum. Bunu aslında tüm hocaların, tüm tarikatların, tüm cemaatlerin, tüm Müslümanların, tarikatı cemaati olsun olmasın her Müslümanının aslında söylemesi icap ederdi ama her şeye sorgusuz sualsiz teslim olmaya alışmış olan insanlar burada da aynı tavrı gösterdiler.

Bu insanlar aslında hiçbir meselede hatta Cuma namazı gibi farz olan bir meselede bile hiçbir zaman tavır göstermek istemeyen insanlara dönüşmüşlerdir. Hiçbir zaman hiçbir şeye tavır göstermiyorlar. Ne Irak’ın işgaline tavır gösterdiler ne Suriye’nin bu hale getirilmesine ne Türkiye’de bir sürü masum insanın hapislere doldurulmasına, hiçbir meseleye tepki göstermez olmuşlar.

Cuma Namazı Fıkhi Bir Meseledir! Herkes Kendi İşini Yapsın!

Benim üzerinde durduğum şey özellikle Cuma namazıydı ve bu bir fıkhî meseledir. Bir kere branşı fıkıh olmayanların konuşması boşunadır. Herkes kendi işini, kendi mesleğini yapsın. Doktoru vs. si bu konuda (Cuma namazı konusunda) konuşmaya kalkmasın. Yani İslam’da farz olan bir şeyin terk edilebilmesi ancak belirli şartlarla mümkündür. Namaz; oruca benzemez, hacca da benzemez, zekâta da benzemez. Orucu yolcuysanız tutmayabilirsiniz, hastaysanız tutmayabilirsiniz ama namazı kılmak zorundasınız; yolcu olsanız da hasta olsanız da savaşta olsanız da. Namaz farklı, meseleye ilmi açıdan bakmayıp hemen olayı siyasi bir malzeme yapmak istiyormuşuz gibi düşündüler.

Ben öncelikle bir Müslümanım sonra bir hocayım. Benim olaya bakışım öncelikle ilmi anlamdadır, ondan sonra siyasi olarak da bakmak gerekiyorsa bakarım. Ben bu olaya siyasi olarak bakmadım. Cuma namazı Allah’ın emridir, kılınmak zorundadır. Ben meseleye böyle baktım ve bekledim. Cuma namazının farziyetinin bu sebeple düştüğüne inanmıyorum. Ama kim bu fetvayı verdiyse hepimiz gibi onlar da Allah’a hesabını verecekler. Cuma’nın terkini gerektirecek bir durum yoktu, önlemler alınabilirdi.

Bugün dünyada virüs bitti mi? Hayır, bitmedi. O zaman neden bugün Cuma namazı kıldık? Aynı önlemleri alarak daha evvel de kılabilirdik. Ben bunu söylüyordum.

İkisi de Birbirinden Facia!

Bugün neden müsaade ettiler? Bizim yaptığımız mücadelenin bunda bir etkisi var mıdır bilemem ama şunun etkisi olduğu kanaatindeyim: 1 Haziran’da yani iki gün sonra turizm sektörü çalışmaya başlıyor. Bazı şeyler dışında her alanda bir gevşetme var, hepsine müsaade ediliyor. Turizme bile müsaade ettikten sonra -ki bu virüs zaten dışarıdan geliyor- cumaya müsaade etmemeleri zaten olacak şey değildi, çok tepki alırlardı, o yüzden müsaade edildi yoksa Diyanet İşleri Başkanı’nın kalbine bir ilham gelmiş de o da bunu Cumhurbaşkanı’na anlatmış da ondan ötürü hemen kabul etmiş olduğunu zannetmiyorum. Kalbine öyle bir ilham gelmiş olabilir ama bu gibi olaylarda ilhamla karar verilmiyor herhalde.

Bildiğiniz gibi camilerin açılışı 12 Haziran’dı. Neden iki hafta geriye çekildi? Herhalde Diyanet İşleri Başkanı’nın kalbine bir şey geldiği için değil. Cuma, 29 Mayıs’a denk geliyor, İstanbul’un fethi de 29 Mayıs o halde biz de camileri fethedelim yani açalım şeklinde bir düşüncesinden kaynaklanmıyordur. Eğer böyleyse bu da bir facia. Demek ki koskoca devlet bilimsel verilere göre davranmıyor, Diyanet İşleri Başkanı’nın kalbine bir şey gelince ona göre iki hafta geriye alıyor. Eğer böyleyse zaten o ayrı bir faciadır, eğer böyle değilse o da başka bir faciadır.

Aslında turizmden dolayı ya da ona benzer birtakım esnetmelerden dolayı bu hususta da esnetmek zorunda kalmışlardır. Çok tepki alacaklarından korkmuşlardır, bundan dolayıdır. Diyanet İşleri Başkanı’nı da bu amaçlarına alet ediyorlar, böyle açıklamalar yaptırıyorlar demektir. Hangisidir bilmiyorum ama ikisi de birbirinden facia.

Sunucu: Aslında Ali Erbaş’ın cuma günü ‘29 Mayıs’ta Camileri Fethedeceğiz’ diye de bir açıklaması var. Belki bundan da olabilir.

Önlem Alınsın ama Abartılmasın!

Alparslan Kuytul: Diyanet İşleri Başkanı hangi camiyi fethediyor bilmiyorum. Demek ki camiler esirmiş, bunu mu ifade etmek istedi? Fetih kelimesi nerde kullanılır? Bir yer düşman elindeyse o zaman siz orayı fethedersiniz. Düşman elinde miydi, onu mu söylemek istiyor? Bilemiyorum.

Ben aslında Cuma namazıyla ilgili tepkiyi o zaman gösterdim.

Bakın o konuyla (Kovid-19) ilgili bir şeyler topladım. Alman doktorların, Amerikalı doktorların açıklamaları var. Bununla ilgili bir şeyler söylemek istiyorum:

“Aydınlatmak için Hekimler Grubu” diye bir grup var. Beş doktorun başını çektiği, yüzden fazla doktorun desteklediği bir grubun yaptığı açıklama şu şekilde: “Kovid 19 önlemlerini abartılı buluyoruz, önlemler virüsü yok etmeye yönelik değildir.” (Bizde böyle konuşan bir doktor olsa herhalde hapse atarlardı.)

Sonra “Kovid 19 virüsü mevsimsel virüs boyutundadır. Buna rağmen panik havasının oluşturulması bir kurgudur. Küresel bir suç işleminin ve mafyacılığın ortasındayız.

Yine diyorlar ki: “Korona önlemlerini abartılı bulanlara baskı yapılıyor.” Bize yapıldığı gibi…

Önlem alınsın, abartılmasın benim söylediğim bu… Virüsle savaşacak halimiz yok, virüse düşmanlık yapacak halimiz de yok. Söylemek istediğim şey; elbette önlem alınır. İslam’ın da emridir.

Burada amaç; sadece virüsün yayılmasını önlemek olmalı, Müslümanların bir araya gelmesini önlemek olmamalıdır. İş siyasete dökülmemeli, stratejik hesaplar yapılmamalıdır. Bunu anlamayacak insanlar değiliz.

Alman doktorlar da diyor ki “Korona önlemleri abartılı, kasten abartılıyor ve bir de önemli bir nokta; abartılı bulanlara da baskı yapılıyor.” Yani kim bu işlere abartılı derse devletler onlara baskı yapıyor. Medyada -bize yapıldığı gibi- komplo teoricisi olarak isimlendiriyorlar ve itibarsızlaştırılıyorlar. İtibarsızlaştırma yapıldığını (bize yapıldığı gibi) Alman doktorlar da söylüyor, bakın bu, Aydınlatmak için Hekimler Grubu’nun açıklaması.

Bir de Kanser 21 Vakfı’nın açıklamaları var, oradan bir cümle. Diyorlar ki “Korona hakkında farklı düşünenler devlet kanalının ana haber bülteninde itibarsızlaştırılıyor, aleyhlerinde sürekli propaganda yapılıyor.”

Bunun elbette bir sebebi var: Herkesin susturulmak istenmesi. Bu, elbette bir maksat içindir.

Yine bir başka Profesör Sucharit Bhakdi, sanırım Alman bir Profesör, diyor ki “Sosyal mesafe anlamsız, solunum yoluyla geçtiğinden dolayı öksürme ve hapşırmayla geçer. Sosyal mesafe bunu engelleyemez.” Yani ‘öksürdüğünüz zaman zaten karşıdakine gidebilir. Bir metre mesafe bunu kurtarmaz, 10 metre mesafe olacak hali de yok. Sosyal mesafe anlamsız.’ Bu konuyu bu işin uzmanları kendi arasında tartışabilir, benim alanım değil, ben onların söylediğini söylüyorum.

Ve yine bu profesör diyor ki: “Okullar kapanmamalıydı çünkü bir kişiye bulaşırsa vücut antikor üretir ve bir daha da bulaşmaz. Bu şekilde çocuklar bağışıklık kazanabilirdi.” Bunu sürekli bu şekilde koruyamayacağımıza göre diğer virüslerde nasıl ki vücut ona karşı antikor üretiyorsa burada da durum böyle olacaktı ama ona müsaade etmediniz çünkü bir korku meydana getirmek istiyorlar. Antikorun vücut tarafından üretilmesine fırsat vermiyorlar.

Aynı profesör diyor ki “Ölenler virüslü mü öldü yoksa virüsten dolayı mı öldü? Ayrımı yapılmaksızın herkes virüsten öldü diye gösteriliyor.” Virüsten ölmeyenler, virüsten öldü diye gösteriliyor.

(Birkaç gün evvel kayınbabamı kaybettim, biliyorsunuz. Bir aydan az bir süre önce hastaneye kaldırmışlardı. Düşmüş, bir eli kırılmıştı. Bir de böbreğinde ufak bir sorun yaşıyordu. Ondan dolayı hastaneye kaldırılıyor, bakıyorlar ki durumu kötü ama Korona ile alakası yok. Bir yıldır hemen hemen evinden çıkmamış. Evine gelen giden de yok. Gelen de uzaktan “Nasılsın?” deyip gidiyor, kimse yaklaşmıyor bile. Buna rağmen Korona servisine aldılar, test yaptılar. Eğer orada ölseydi kesinlikle Korona diyeceklerdi. Bir hafta testi açıklamadılar. Test temiz çıktı. Bir hafta sonra açıklandı. Sonra evine gönderdiler, bir şeyi yok. Hastalığı var da Korona ile alakası yok. Eğer orada ölseydi korona diyeceklerdi, Korona olarak mühürlenecekti. Bunu çok yerden duyuyoruz.)

Bu profesör de -Alman sanıyorum o da- aynısını söylüyor. Bu, aslında dünya çapında bir aldatmaca ve doktorlara baskı yapılıyor, size onu da okuyacağım: “Herkes virüsten öldü diye gösteriliyor, Kovid 19 önlemleri bilimsel bir veriye dayanmıyor.” Alınan önlemler bilimsel veriye dayanmaması da meselenin başka bir yönüdür. Şimdi siz bilimsel olmayan laflarla insanların hayatlarını sınırlandırıyorsunuz, hürriyetlerini tahdit ediyorsunuz. Halbuki bilim de bu sonuca ulaşmış değil böyle bir karara varmış değil.

Bu profesör diyor ki “Bu yapılan, anayasaya aykırıdır. Anayasada insanların hürriyetleri esastır, bu hürriyetleri önemli bir sebep olmadıkça kısıtlanamaz ve bu hususta bilim bir noktaya varmış değil.” Sadece tahminlerde bulunuyorlar. Mesela hastanelerde ağır antibiyotikler veriyorlardı. Bazı hastaları duydum bizim arkadaşlarımızdan da hastaneye gidenler oldu. Negatif çıktığı halde hastaneye yatırılanlar var, yani ilginç durumlar var. Negatif çıktığı halde hastaneye yatırılan var, pozitif çıktığı halde hastanede yer olmayınca evine gidebilirsin denilenler var. Hastanede 3-4 çeşit ağır ilaç, zatürre ilacı, antibiyotikler falan veriliyor.

Bazı uzmanlar diyorlar ki;

1- “Bu insanların böbreklerine zarar verdiniz. Bunlar ağır ilaçlar, bu insanlar ilerde böbrek yetmezliğinden, şundan bundan ölecekler.” Yani virüsün bir ilacı yok, rastgele tahmin üzerine ağır ilaçlar veriliyor.

2- Bu insanların evlerinde rahat bir şekilde yaşaması mümkün olduğu halde oraya hapsediliyor, karantinaya alınıyor; kişinin hürriyeti tahdit ediliyor ve esas itibariyle tüm toplumun hürriyeti tahdit ediliyor. Bunu yapabilmeniz için kesin verilere dayanmanız lazım, kesin verileriniz var mı? Yok, o zaman neden tahmin üzerine kararlar alınıyor?  Yani iki tane profesörün tahminlerinden dolayı 7 milyarlık insanlık alemi evine mi hapsedilecek?

Kesin sonuçlanmış bir şey yok, o yüzden bu profesör diyor ki “Bu, anayasaya da aykırıdır”

Sonra diyor ki: “19 Mayıs’ta yani- bugün ayın 29’u mu- on gün önce İngiltere hükümeti Kovid 19’u tehlikeli virüsler listesinden çıkarttı. İngiltere’de 30 bin civarı insan öldü, 35 bin oldu herhalde. Virüsten mi öldü yoksa başka bir sebepten mi öldü, anlattığım gibi ne olduğu belirsiz. Resmi olarak en azından 35 bin insan öldüğü halde İngiltere hükümeti; Kovid 19 virüsünü tehlikeli virüsler listesinden çıkarttı.

Aynı Profesör diyor ki “Bu işin başını dünyanın ikinci en büyük zengini Bill Gates çekiyor. Kovid 19, Dünya Sağlık Örgütü tarafından alevlendirildi.” Bu da Bill Gates’in finanse ettiği bir örgüttür.

Dünya Sağlık Örgütü’nü Amerika ile birlikte Bill Gates finanse ediyor. Bu işin arkasında bunlar var sonra yine diyor ki aynı profesör: İtalya Sağlık Bakanlığı korona ölülerinin %88’i Korona sebepli ölüm değildi. Bu İtalya Sağlık Bakanlığı’nın resmî açıklaması. Aslında kendileri açıklıyorlar şu kadar kişi Korona’dan öldü diye. Sonra sağlık bakanlığı diyor ki yanlış %88’i -yalan- ondan ölmedi, kaldı %12, %12’si de şüpheli diyor.  %88’inin başka şeyden öldüğü biliniyor, %12’si de anlaşılamadı deniliyor. Şimdi ben baştan itibaren bu işe şüpheli bakmakta haksız mıyım? Bu, Alman doktorlarının açıklamasıydı.

Bir de Amerikalı doktorlardan bir açıklama, diyorlar ki “Domuz gribi ve kuş gribinde karantina uygulaması neden yapılmadı da bunda yapılıyor? Onun bundan geri kalır tarafı yoktu. Bir de ölüm raporlarında korona yazılması için baskı görüyoruz”. Ölüm raporlarına korona damgası vuracaksınız diye devlet bize baskı yapıyor, bu işin her tarafı şüpheli…

Ben okumadım, izlemedim herhalde internette varmış. Türkiye’de de birisinin babası başka şeyden ölüyor. Adam babasının hastalığını biliyor ama işte belki bir şifa olur diye hastaneye kaldırmış. Hemen ölümcül olduğunu anlamışlar; Korona bölümüne almışlar. Adamcağız ölmüş ondan sonra Korona damgasını vurmuşlar. Oğlu babasını alıyor ve mezarlığa götürüyor. ‘Bizde özel bir yer yapılacak daha yapılmadı’ diyerek mezarlık kabul etmiyor. Sanki ölüden ölülere virüs bulaşacak, ölüler bir kez daha ölecekmiş gibi adamın cenazesini kabul etmiyor mezarlık. Oradan başka mezarlığa götürüyor onlar da kabul etmiyor. Daha sonra alıyor köyün mezarlığına götürüyor. Köyün mezarlığa da muhtarın elinde, bu sefer de muhtar izin vermiyor. Sonra alıp geliyor ve kendi evinin bahçesine gömüyor. Bana bu şekilde anlatıldı ama tekrar inceleyemedim. Evinin bahçesine gömüyor sonra da silahı çekip doktorun yanına gidiyor. “Senin yüzünden ben de babam da rezil olduk” diyor. Babamın bundan ölmediğini sen biliyorsun, neden bu mührü vurdun?” Doktor diyor ki “Bana kızma, bize böyle talimat geldi.” Silahı görünce doktor konuşmuş. “Bana kızma bize böyle talimat verdiler, ölene korona dememiz istendi.” Tabi belli sayıda elbette ki hepsi değil. Şimdi bunlar incelenmesi gereken şeylerdir. Bunlar internette var, bizim çevremizde duyduklarımız var, bildiklerimiz var.

Amerikalı doktor da aynısını söylüyor. “Ölüm raporuna Korona yazmamız için bize baskı yapıyorlar” diyor. Ve bunu adam Youtube’da paylaşmış, Youtube 5 dakika sonra bu yayını iptal etmiş, kaldırmış.

Hiçbir Mantıklı Gerekçe Yok! – Bunun Neresi Mantıklı?

Aynı Profesör diyor ki “Karantina bağışıklık sistemini zayıflatır”. Bu kısımlara ben girmiyorum, bu kısmı uzmanlar kendi arasında tartışsın, ben onların söylediğini söylüyorum. Yine diyor ki: “Alışveriş yapılan mekanlara gidiyorsunuz ama ibadet yapılan mekanlara gitmiyorsunuz buradaki mantıksızlığı görmüyor musunuz?” AVM’lere gidiyorsun, çarşıya, pazara her tarafa gidiyorsun. Dolmuşlarda, otobüslerde yarı yarıya bir boş bir dolu şeklinde oturuyorsun. Yirmi kişilik dolmuşta on kişi. Tamam da benimle öndeki koltuk arasında yarım metre mesafe yok, öksürdüğüm anda damlacıklar ona da gidecek. Buna müsaade ediliyor da koca camide zaten vakit namazlarında 3-5 kişi var, Cuma namazlarını da anlattığım şekilde önlemini alarak kılmak mümkündü. Neden bugüne kadar buna müsaade edilmedi? Bunların cevabı yok, hiçbir mantıklı gerekçe yok.

Bakın diyorlar ki tek tek kılın, ben cemaatle kılmak istiyorum niye tek tek kılayım? Üç kişi ayrı ayrı kılarlarsa, biri imam olmazsa virüs gelmiyor, biri öne geçip de imam olduğu zaman virüsler hücum ediyor. Şimdi bunun neresi mantıklı? Mesafe aynı mesafe, apaçık bir cemaat düşmanlığı var. 15 Temmuz bahanesiyle tüm cemaatlere düşmanlık aşılandığı gibi, şimdi cami cemaatinin de dağılması isteniyor. Ve cemaatle hiçbir şey yapılmasın, bütün sosyal ve dini faaliyetler bitsin isteniyor.

Diyanet, Bu Vebalin Altındadır!

Ben bunu anladığım için ilk günden itibaren tepki gösteriyorum. Evet, o zamanlar bu kadar açık değildi gitgide daha da açıklık kazandı.

Bu bilgiler o zaman elimde yoktu ama en azından Cuma namazı konusuna fıkhî açıdan bakmıştım. Yani fıkhi açıdan baktığımız zaman kesinlikle Cuma’nın farziyetinin üzerimizden kalkmasını gerektirecek bir durum yoktu, cumayı kaldıracak bir tehlike yoktu. Bir kere zaten sağlıklı insanlara bir şey yapmadığı, etkilemediği biliniyor. Yaşlılar ve kronik hastalığı olanlara etki ettiği söyleniyor, o halde sadece onlar gelmesin Cuma’ya denilebilirdi, bu yapılan kesinlikle vebaldir. Diyanet, bu vebalin altındadır.

Bunun dışında diyor ki “Domuz ve kuş gribinde karantina neden uygulanmadı da bunda uygulanıyor? Sonra diyor ki ölüm raporlarında Korona yazmam için baskı görüyorum, neden bize baskı yapılıyor? Belki de durumu biraz daha ciddi göstermek için rakamları biraz daha fazla göstermek için. Konuştuğum bütün doktor arkadaşlardan aynı şeyi duyuyorum” demiş bu Amerikalı doktor.

Bu konuda Abdurrahman Dilipak’ın da bir yazısı var, 20 Mayıs 2020 tarihinde yazdığı bir yazı. Başlık “Korona Yalanları”

Yani özetle diyor ki aslında pandemi dedikleri şey; korku pandemisi. Bir korku pandemisi oluşturuldu. Dünyada her yıl ishalden 1,6 milyon insan ölüyor, 2 milyona yakın 1 buçuk milyondan fazla insan ölüyor. Ve hiç kimse bugüne kadar bununla ilgili velvele yapmadı. İshalden dolayı 1,6 milyon insan ölüyor. Şu ana kadar Kovid’den ölen insan sayısı en son 350 bin-400 bin civarındaydı. Yani daha ishalden ölenlerin sayısına ulaşabilmesi için şimdikinin dört kat fazlası insan ölmesi lazım, şimdikinin dört katı daha ölürse ancak o seviyeye gelecek.

Normal gripten ölenler yıllık 700 bin civarında. Abdurrahman Dilipak burada başka rakamlar veriyor. ” KOAH hastalığından her yıl 34 milyon kişi ölüyor, kimsenin kılı kıpırdamıyor; peki, buna gelince niye böyle? 2018’de AİDS’ten 770 bin kişi ölmüş, böyle devam ederse Kovid 19’dan ölenlerin sayısı 700 bin kişi olacak tahminlere göre. Yani en fazla AİDS kadar. Halbuki diğer hastalıklardan ishal, zatürre gibi ölen kişi sayısı çok daha fazla.

Dünyada bulaşıcı hastalıklardan ölen insan sayısı 4 milyon 925 bin yani yaklaşık 5 milyon insan. Şimdiye kadar bu kadar velvele yapıldı mı? Yapılmadı. Sıtmadan ölenler biraz evvel söyledim, sigaradan ölenler 2 milyona yakın, 1 milyon 920 bin. Alkolden ölenler 1 milyon civarında. Sonra diyor ki kendisi ayıp yahu ne bu böyle dünya aynı formatta bir yalanla kandırılıyor. Biyolojik savaş bir psikolojik savaşa dönüştü. Asıl gerçek bir korku pandemisi.

Her gün borsa rakamları açıklanır gibi ölüm rakamları açıklanıyor ve geçen yılla ilgili hiçbir veri de yok karşılaştırma da yok. Mesela ‘bugün şu kadar kişi öldü’ deniliyor peki, bugün ishalden kaç kişi öldü açıklanıyor mu? Bugün başka griplerden kaç kişi öldü açıklanıyor mu?  Hayır, sadece Kovid 19. Her gün ölü sayısı açıklarsanız tabi insanlarda bir korku meydana gelir. Kaldı ki 83 milyonda 4 bin 500 kişi nedir ki? Çok büyük bir tehlike olmadığı meydanda, üstelik de Covid 19’dan ölmeyenlerin ondan öldüğü yazılmasına rağmen ve ölenlerin de birçoğu yaşlı ve kronik hastalığı olan kimseler olduğu halde, sağlıklı kimselere bir şey yapmadığı halde bu kadar abartı nedendir? Bunun siyasi bir proje olduğu meydandadır.

Suçum Önceden Görmek!

Sunucu: Hocam, herhalde sizin suçunuz bunu önce mi görmek? Tedbirlerin kaldırıldığı bugünlerde bunları aslında birçok kişinin söylediğine şahit oluyoruz. Başka uzmanların da konuşmalarına şahidiz. Siz herhalde ilk zamanlarda bunu görmekle mi suç işlediniz?

Alparslan Kuytul: Benim hatam herkesten önce görmek olsa gerek. Hapishanedeyken bir avukat bana öyle söylemişti: “Hocam, senin suçun on sene evvelden görmek, o yüzden yatıyorsun. Herkes gördükten sonra sen de görsen söylesen böyle olmazdı.” dedi. Herkes gördükten sonra görmenin zaten bir manası yok.

Dinlemek için tıklayınız;

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here