Cemaat ve Tarikatların Hedefi Nedir?

0

Cemaat ve Tarikatarın konuşulduğu Alparslan Kuytul Hocaefendi “Gündeme İslami Bakış’ programı ile bu cumartesi günü  saat 20.00′ de Furkan TV YouTube kanalı üzerinden sevenleri ve takipçileri ile buluştu

12 Aralık Cumartesi gecesi başlayan programda ‘cemaatler ve tarikatlar’ konusunu ele alan Alparslan Kuytul Hocaefendi, sorulan sorulara cevap verdi. “Müslümanların cemaat olması farzdır, nasıl olur da Müslümanlar Allah’ın hakkını korumak için bir araya gelmez?” diyerek laik devletlerin cemaatleşmeyi istemediklerini belirtti.

“Siz cemaat olmadan haramlara karşı nasıl mücadele verebileceksiniz? Siz cemaat olmadan nasıl sesinizi duyurabileceksiniz? Siz cemaat olmadan nasıl Müslümanların haklarını savunabileceksiniz?” diyerek “Müslümanlar cemaat olmadan ümmet olamaz” dedi.
Konuyla ilgili bölümü okumak için;

Tarikatların Hedefi

Tarikatların asıl hedefi; insanı Allah’a yaklaştırmak, insana Allah’ı tanıtmak, Allah bilgisine (marifetullah) ve sonrasında da Allah sevgisine (muhabbetullah) ulaştırmak, nefsin derecelerini yükseltmek, kâmil bir mümin, Kur’an ve sünnette tarif edilen Müslüman modelini meydana getirmektir. Tarikatlar bunun içindir.

Elbette içlerinde sapmış olanlar olabilir. Hedeflerinden tamamen sapmış, ameli meselelerin dışında imani meselelerde dahi sapmış olanlar olabilir. Bunlara kızıp da “bite kızıp yorgan yakılmaz.” Elbette bu gibi sapmalar her yerde olur ama hepsini aynı kefeye koymak vicdansızlık ve ahlaksızlık olur. Tarikatların konusu, alanları budur; her bir tarikat ana hatları aynı olmak şartıyla detaylarda ufak tefek farklılıkları olan ve Allah’a ulaşmayı hedefleyen yollardır.

Cemaat ve Tarikatın Farkı Nedir?

Cemaatlere gelince, aslında cemaatlerde tarikata benzerdir ancak cemaatler, tarikattan farklı olarak bir araya toplanmayı hedeflerler. Böylece birlikte büyük faaliyetler yapmayı hedeflerler. Tabii ki onların içinden de sapanlar, yanlış faaliyetler yapanlar da olabilir.  Eğer biz bu gibi şeylere kızıp da “o halde tümden olmasınlar.” diyecek olursak o zaman buna benzer, bir araya gelen bütün teşkilatları ve kurumları reddetmemiz icap eder.

Cemaat “cem’aa” kelimesinden gelmektedir. Cem etmek, yani insanları bir araya toplamak, demektir. İnsanlar orada bir araya toplanmışlardır ve birtakım hayırlı hizmetler yapmak istemektedirler. Tarikatlar de bu şekilde bir araya toplanma zorunluluğu yoktur. Evet, onlar da toplanırlar ama her bir mürit mürşidiyle birebir münasebet içerisinde olabilir ve faaliyetlerin çoğunluğu toplu faaliyet değildir. Daha çok iç âleme dönük, manevi faaliyetler olduğu için çokta bir araya gelme ihtiyacı duymazlar ama cemaatlerde toplu faaliyetler yapmak esastır. Elbette cemaat de insanın nefsini terbiye etmeyi hedefler.

Cemaatin de elbette böyle bir hedefi vardır ve olmalıdır. İnsanı terbiye etmek dinin hedefidir. Ama cemaat bunun da ötesine geçmektedir.  Ferdi eğitim ve manevi eğitimin dışında bir de toplumda yanlış olan şeyleri düzeltme maksadı vardır. Bir araya gelmek, bir ses meydana getirmek, mümkünse bir güç meydana getirmek ve bu gücü hayırlı istikamete kullanmak cemaatin hedefidir. Toplumdaki haramları bu şekilde azaltmaya çalışmak istemektedir.

Cemaatler Hayırlı Bir Örgütlenmedir

İnsanoğlu her alanda teşkilatlanma yapmaktadır. Partiler de sendikalar da örgütlenmektedir. Örgüt kötü bir şey değil; kötü örgüt, kötüdür. Hayırlı örgütlenme hayırlıdır. Cemaat de aslında hayırlı bir örgütlenmedir. Fakat bunlar içerisinde yanlış işler yapanlar olabilir. Onlara bakıp da tümden cemaat kavramı reddedilemez, bu doğru olmaz.

İslam cemaat dinidir. İslam ferdiyetçiliği kabul etmez. Cemaat hem Müslüman bir insan modeli meydana getirmek hem de pratik faaliyetler, hizmetler ve koşturma ile Allah’ın istediği o insan modelini meydana getirmek ister. Bir taraftan dersler, sohbetler, eğitim faaliyetleri yapar. Bir taraftan da kendi çapında hizmetler yapar. Bu şekilde hem teorik hem de pratik olarak insanları eğitir. Onları Allah’ın istediği hale getirmeye çalışır. Bir taraftan şahsı, bir taraftan da toplumu yeniden dizayn etmeye gayret gösterir.  Çünkü İslâm düşmanları toplumları bozmakta ve haramları yaymaktadır. Elbette bunlara karşı da böyle bir oluşumun olması icap eder. İnsan tek başına kalırsa tembelleşir, hiçbir faaliyet yapmaz. O zaman haramlar daha fazla yayılmaya başlar.

Cemaat Bir Üniversite Tarikat İse Bir Bölümdür

Kısaca tarikatların görevi ile cemaatlerin görevi budur. Cemaat aslında tarikatın yapmış olduğu görevi de kısmen yapmaktadır. Ama tarikat, cemaatin yapmış olduğu görevi pek yapamaz. Farklarından birisi de şudur; tarikat tek yönlüdür ama cemaat çok yönlü faaliyetler yapar. Bir bakıma “tarikat bir bölüm, cemaat ise bir üniversite gibi içinde birçok bölümler vardır.” denilebilir. Cemaat aslında tarikatın ele aldığı konuları da ele alır. Tarikatın istediği kâmil mümin modelini, cemaatte meydana getirmeye çalışır. Cemaatte de marifetullah, muhabbetullah konuları konuşulmalı, nefsi terbiye olmalıdır. Güzel ahlak, Allah’ı zikir gibi tarikatlarda çok sık ele alınan konular, cemaatlerde de olmalıdır. Ama cemaat bunun dışında daha farklı faaliyetler de yapmaktadır. Cemaatin alanı daha geniştir ve ikisinin farkı budur.

Müslümanların Bir Araya Gelmesi Zorunludur

Adını cemaat veya tarikat şeklinde koyduğunuz zaman; “Eskiden böyle bir zorunluluk var mıydı? O halde iddia edilemez.” denilebilir. Ama Müslümanların bir araya gelmesi, birlikte faaliyet yapmaları zorunlu mudur? Evet, zorunludur. Müslümanların tek kalmaması zorunlu mudur? Evet, zorunludur. Bunun adına cemaat derseniz, o zaman cemaat zorunludur.

“Peygamberimiz zamanında cemaat mı vardı?” demek, saçma sapan laflardır. Tıpkı; “Peygamberimiz zamanında mezhep mi vardı, Peygamberimiz Hanefi miydi, Şafii miydi?” gibi saçma sapan laflar ortaya atıldığı gibi. O zaten peygamber, o varken mezhep mi olur?

Mezhep Nedir?

Mezhep, bir yoldur. Bir âlimin helalleri ve haramları ortaya koymak için takip etmiş olduğu temel prensipleri vardır, o prensiplere göre ortaya koyduğu bir yoldur. Peygamber varken zaten bir âlime danışılmaz ki dolayısıyla böyle bir yol ortaya konulmaz. Zaten peygamber varken ona sorulmaktadır. Peygamber varken bir mezhep olamaz, öldükten sonra olabilir. Çünkü elimizde ayetler ve hadisler vardır. İnsan aklı farklı farklı düşünmektedir. Biri, ayeti şöyle anlarken diğeri ayetin başka bir noktasını görebilmektedir. “Bence öyle değil, ben şöyle anlıyorum” diyebiliyor. Aynı şekilde hadisler için de öyledir. O zaman farklı görüşler ortaya çıkmış oluyor. Yani mezhep; gidilen yol, insan olmanın gereğidir. Farklı mezheplerin ortaya çıkması insan olmanın gereğidir. İnsan farklı düşünebilen bir varlıktır.

Mezheplerin Ortaya Çıkması İnsan Olmanın Gereğidir

İnsanlar; bir taraftan demokrasiyi savunurlar, bir taraftan fikir özgürlüğünden bahsederler, bir taraftan insanların tek tip haline getirilmemesi gerektiğinden, kurşun asker yapılmaması gerektiğinden bahsederler; diğer taraftan da mezhepleri inkâr ederler. Bu bir çelişkidir. Zavallı durumdadırlar. Çelişkiler içerisindedirler.

Mezheplerin ortaya çıkması, insan olmanın gereğidir. Nasıl ki; bugün de farklı düşünen insanlar vardır. Aynı şekilde mezhep âlimlerinin de bazı konularda, bazı ayetler ve hadisler hakkında farklı noktaları görmesi, farklı açıklamalar yapması gayet normaldir. Peygamber varken böyle bir şey olamaz çünkü peygamber var, gidip sorarsınız, iş biter. Peygamberimizden sonra mezheplerin ortaya çıkması bundan dolayıdır. Aynı şekilde cemaatler ve tarikatlar da öyledir. Tarikatların her biri kendince daha kestirmeden ve daha sağlam bir şekilde Allah’a ulaşmanın yollarını ortaya koymaya çalışmışlardır. Bu konuda farklılıklar olabilir.

Demokrasiyi savunanlar neden tarikatların farklı olmasına tahammül edemiyorlar? Neden partilerin de farklı farklı görüşleri var? Hepsi “Vatan-millet için şöyle hayırlıdır” diyor değil mi? “Şöyle yaparsak vatan-millet için daha hayırlı olur” diyorlar. Yani bu konuda anlaşamıyorlar. Biri şunu vatanın iyiliği için görürken, diğeri vatanın zararı gibi görüyor. Demek ki o meselede farklılık olabildiği gibi tarikat meselesinde de farklılıklar olabilir. Yani bir tarikat, “Allah’a ulaşmanın en kestirme yolu şudur” derken diğeri başka bir yol söyleyebilir veya cemaatler, “Allah’a hizmet etmenin yolu şudur” deyip farklı farklı yollar ortaya koyabilirler.  Ana hatları aynı olduktan sonra tafsilatta farklılık varsa bu hoş görülmelidir, bu insan olmanın gereğidir.

Mesela mezheplerin hepsinin delil olarak kabul ettiği nedir? Kur’an, sünnet ve icmâdır. Kıyas da ehlisünnette delil olarak kabul edilebilir ama tartışmalar vardır. Hangi kıyas delildir, hangisi değildir, tartışmalar vardır. Ama Kur’an, sünnet ve icmâ da bir ihtilaf yoktur. İcmâ’nın bazı kısımlarında ihtilaf varsa da tafsilatına girmeye gerek yok. En azından sahabe icmâsında, sahabe bir meselede ittifak ettiyse o kesin bağlayıcı bir delildir. Yani Kur’an’ın delil olduğunda mezhepler arasında şüphe veya bir tartışma var mıdır? Yoktur. Sahih sünnetin delil olduğunda bir tartışma var mıdır? Yoktur. Sahabenin icmâsı’nın delil olduğunda tartışma var mıdır? Yoktur. İşte temelleri aynıdır ama tafsilatta farklılıklar olur. Biri sedd-i zerai prensibini kabul eder biri kabul etmez, biri kıyası kabul eder diğeri kabul etmez. Detaylarında farklılıklar olabildiği gibi aynı şekilde tarikatlarda de ana hatları bellidir, aynıdır. Hepsi “Kur’an, sünnet” demek zorundadır. Ama tafsilatta aralarında bazı farklılıklar olabilir, bu da insan olmanın gereğidir. Buna itiraz etmenin bir gereği yoktur.

Cemaatlerin ve Tarikatların Oluşması İslam’da Fikir Hürriyetini İfade Eder

“Peygamberimiz hangi tarikattandı?” gibi saçma sapan laflara da gerek yoktur. Peygamber varken başka tarikat mı olur? Peygamberden sonra bir kısım insanlar şu sahabenin şu görüşünü, şu yaptığını daha doğru görebilir veya onu daha çok sevebilir. Bir kısmı Hz. Ebubekir’i çok sever, bir kısmı Hz. Ali’yi çok sever. Zaten tarikatların hemen hemen tamamı bu iki sahabeye dayanır. Sevgiler arasında fark olabilir, bazı konulara bakışta fark olabilir. Ama peygambere bakışta fark olamaz. Peygamber varken yol tektir. En çok sevilmesi gereken O’dur. Zaten O’nun izinden başka bir ize giremezsiniz. Ama sahabe öyle değil, sahabe peygamber değildir.

Aslında tarikatların ve cemaatlerin oluşması, İslam’da fikir hürriyetini ifade eder. Bunun manası; Allah ve Resulü tartışılmaz, onun dışında hepsi tartışılabilir, demektir. Farklı tarikat ve cemaatlerin olması hiçbirinin kutsal olmadığını ifade eder. Kutsal tektir. Madem tarikat ve cemaatler çoktur, kutsal da değildirler.

Sunucu: Hocam, ana meselelerde farklılıklar olmadığı sürece, siz bunları zenginlik olarak mı değerlendiriyorsunuz? 

Alparslan KUYTUL Hocaefendi: Tabii ki. Ana meselelerde aynı olduktan sonra mesele yoktur. Bu insan olmanın gereğidir. Farklı düşünmek insanın tabiatında vardır. Hangi meseleyi ortaya koyarsanız koyun, yüz kişiyi konuşturun, mutlaka yüz tane farklı görüş ortaya çıkar. Allah insanı böyle yaratmış. Aslında bunu anlamadıklarından mı böyle yapıyorlar? Hem demokrasiyi savunmaları hem de buradaki farklılıkları böyle kınamaları mantıklı mıdır? Aslında bunların hedefi tümden cemaatleri ve tarikatları bitirmektir. Yoksa tüm tarikatların ve cemaatlerin aynı görüşte olmasını istediklerinden değil. Kesinlikle bunu istemezler, kesinlikle daha fazla parçalanmamızdan memnunudurlar.

Sunucu: Öyleyse daha büyük bir güç ortaya çıkmış olacak.

Alparslan KUYTUL Hocaefendi: Tabii. Daha büyük bir güç ortaya çıksın istemiyorlar. Sanki tarikatlar ve cemaatler insanları bölüyormuş da bundan dolayı itiraz ediyorlarmış gibi davranıyorlar. Tam tersine onları bölen sizsiniz. Tarikatları ve cemaatleri bu kadar çok bölen devletlerdir, istihbaratçılardır. Onları bu kadar bölen onlardır. Ama elbette ki bazı konularda, detaylarda farklı görüşler olabilir ama Kur’an’ın ve sünnetin belirlediği meselelerde tabii ki farklı görüş olamaz.

Tamamını İzlemek için;

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here