Öğrenciler Alparslan Kuytul Hocaefendi’yi Sevdiği İçin Sokağa Atılıyor!

0

Alparslan Kuytul Hocaefendi, dün gece(19.05.2020) ‘Kadir gecesi özel’ E konferans gerçekleştirdi. Konferansın sonunda takipçilerinden gelen soruları cevaplandırdı.

“Bazı öğrencilerin ve ailelerin evlerinin Furkan Vakfına ait yurt olduğu iddiasıyla mühürleneceğini duymuştuk. Yarın verilen süre doluyor. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusuna ‘Hani hukuk devletiydik, yetkililer mahkeme kararını bile dinlemiyor, tutanak hikaye onlara biat etmeyince yukarılardan talimat geldi.’ diyerek yapılan zulümlere tepkisini gösterdi. Ayrıca ülkede diktatörlük kurulmak istendiğini vurgulayarak 28 Şubat postmodern darbenin devam ettiğini söyledi.
Sorunun tamamını okumak için;

Bazı öğrencilerin ve ailelerin evlerinin Furkan Vakfına ait yurt olduğu iddiasıyla mühürleneceğini duymuştuk. Yarın verilen süre doluyor. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Hani Türkiye Hukuk Devletiydi!

Daha öncesinde ‘Furkan Vakfı’na ait yurt diyerek’ mühürlediler. Şimdi öyle değil. Çünkü onunla ilgili mahkeme kararı var. Onu söyleyemiyorlar. Şu an bir şahsın evi olduğunu kabul ediyorlar. Dün ‘vakfın evi’ diyenler, şimdi ‘şahsın evi’ diyorlar. Aynı güçler mağlup olmuş durumdalar. ‘Bu şahıs, burayı bu talebelere kiraya vermiş ve burası yurda dönüşmüş’ diyorlar. Halbuki hepsi ayrı ayrı müstakil daireler, normal apartmanlar gibi.

Yurt dediğiniz, pansiyon dediğiniz nasıl olur? Bir katı yatakhane, bir katı yemekhane, bir katı ders çalışma salonudur. Yani yurtların mimarisi de farklıdır. Oysa bu talebelerin evleri normal ev, sizin evleriniz gibi. Ve talebeler; ‘bizim orada boş daire var, gelin orayı da siz kiralayın’ diye birbirlerini çağırıyorlar. Bu şekilde talebeler orada kalıyorlar. Üniversite talebeleri kimi mezun olmuş kimi halen okuyor. Mezun olanlar da KPSS’ye çalışıyor vs. Yani öyle ortaokul talebesi, lise talebesi de değiller.

Tutanak Hikâye, Talimat Geldi!

Hatırlarsanız, 3 yıl önce yine aynı binalara ihbar yapmak suretiyle Çukurova İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nden şube müdürü ve ekibi, görevliler gelmişlerdi ve orada bir tutanak tutmuşlardı. Her tarafı gezdiler, baktılar. ‘Ev; talebe evi. Yurda benzer tarafı yok’ diye tutanak tuttular. ‘Mesken’ diye yazdılar. Sonra o gönderen güçler; istediklerine ulaşamayınca, birkaç ay sonra tekrardan aynı zulmü yaptılar. Gelen görevliler baktılar, yine aynı şekilde bir şey yok ‘mesken’ yazıp gittiler. Bakın 2 defa geldiler. Elimizde bunun raporları var. Sonra ben hapse atıldıktan sonra hiçbir gerekçe gösterilmeden ne mahkeme kararı ne bir rapor olmadan kapattılar, mühürlediler. Hepsi talebe de değil, içinde birkaç tane aile olduğu halde mühürlediler. Talebeler de aileler de sokakta kaldı, perişan oldular. Birdenbire gelip baskın yapar gibi, mühlet de vermediler, talebeler eşyalarını da alamadılar, kışın soğukta sokakta kaldılar. O zaman ki iddia ‘burası vakfa ait yurt’ iddiasıydı ve bir binaya 240 bin lira da ceza kesilmişti. Vakfa atanan kayyum (tanımayız etmeyiz, devletin adamı, devletin memuru); bu 240 bin liralık davaya itiraz etti ve mahkemeyi de kazandı. Burası mesken, yurt değil. Vakfın böyle bir yurdu yok. Ondan sonra mahkeme para cezasını iptal etti ve burası mesken diye karar verilmiş oldu. Bu 3. Olaydı.

Şimdi 4. Olay, bir buçuk ay kadar önce 4 Nisan’da memurlar yine geldiler, baktılar. Tekrar ‘mesken’ yazdılar. 4 Nisan’daki tutanağın elimizde fotoğrafı da var. Fakat nasıl oluyorsa böyle bir tutanak olduğu halde valilik karar alıyor; ‘gelen memurlar yurt olduğunu görmüşler, pansiyon gibi kullanıldığını görmüşler, bende burayı kapatıyorum’ diyor. Oysa iddia ettikleri gibi (yurt, pansiyon) bir tutanak yok. Yalan söylemeyin, tutanağı biz biliyoruz.

4 Nisan’dan sonra bir yerden talimat geldi ‘burayı kapatın’ denildi. Talimat gelince tutanak değişti. Avukat Çukurova İlçe Milli Eğitime gidiyor; ‘tutanağı, raporu ve gerekli evrakları istiyor. Ona göre işlem yapacağız. Hakkımızı arayacağız. Oradaki memur; ‘evet biliyorum, vermek zorundayım, bu benim görevim ama vermiyorum’ diyor. ‘Nereye gidersen git, söyle beni’ diyor. ‘Sizin yüzünüzden koltuğumdan olamam. Bize talimat böyle verildi. Ben size evrak veremem’ diyor. Hani Türkiye hukuk devletiydi! Sen nasıl evrak veremiyorsun? Ben hakkımı nasıl arayacağım? Bu devran bir gün değişecek, böyle yapanlar hesap verecek, mahkemelere çıkacaklar. Ama bu dünyada ama Allah’ın mahkemesinde en sonunda hesap verecekler. Bunlar sadece siyah gözlüklülerden korkuyorlar, Allah’ı unutmuşlar. Allah seni de sana emri veren o siyah gözlüklülerin de hakkından gelecek.

Fakat oradaki memur ‘böyle bir rapor yok ki, biz böyle bir rapor görmedik’ diyor. Bakın ilginç. Valilik raporsuz karar vermiş. Valilik bu kararı nasıl verdi? Bir yerden talimat geldi, tutanak hikâye. Tutanağı rapora çevirirken ona göre rapor yazmak zorundadır. Oysa tutanakta başka raporda başka yazıyor. Hatta o rapor da ortada yok. ‘Raporu ver görelim, bakalım. En azından bana okut bir göreyim’ Yok, nasıl oluyor bu? Diyor. O zaman valilik neye göre karar verdi? Bakın 3 yıl kadar önce 2 defa Çukurova İlçe Milli Eğitim tarafından denetleniyor. Böyle bir şey (yurt, pansiyon) olmadığına dair rapor hazırlanıyor ve bu rapor Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne gönderiliyor. Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne de ‘burası tekrardan denetime tutulsun’ diye, baskı yapıldığından Vakıflar Genel Müdürlüğü bakıyor, inceliyor bir şey yok ve böyle bir şeye de gerek yok, diyor. Bunlar benim dosyamda var. İddianamemde yazıyor. Devletin savcısı bunu iddianameye yazmış. Böyle böyle oldu diye aşamalarını kendisi anlatıyor. İddianamede bunların hepsi var.

Onlara Biat Etmedik!

Şimdi aynı olay bir daha başa döndü, neden? Çünkü ‘onlara biat etmedik, çünkü Ramazan’ı sönük geçirmeye çalışan güçler var’ dedik. ‘Ramazan’ın sönük geçmesini sağlıyorlar biz de Ramazan’ı canlandıracağız’ dedik. Birkaç şehirde birkaç yere “Hoş geldin Ramazan, birkaç ayet” yazılı branda asıldı, onları kestiler. Brandayı neden kesiyorsunuz? Üzerinde Alparslan Kuytul’un bir sözü yazılmış. Alparslan Kuytul terörist mi? Senin devletinin verdiği raporlarda, Emniyet Genel Müdürlüğü, Adana Emniyeti, Mersin Emniyeti, Sakarya Emniyeti 4 tane raporda Alparslan Kuytul ve Furkan Vakfının hiçbir terör örgütüyle bağlantısı tespit edilmemiştir. Senin devletinin verdiği rapor, bu mahkeme olayları da olmasaydı bunları da görmeyecektik. Dosyada çıktı bunlar, benim adım olmuş, benim sözüm yazılmış ne olur? Ben o zaman ‘tamam benim sözümü yazmayın arkadaşlar, bunların gerçek yüzü ortaya çıksın.’ Yoksa tabi ki benim sözümü de yazabilirsen sizin sözünüzü de yazabilirler, bunda bir şey yok. Bunların gerçek yüzü ortaya çıksın diye benim sözümü yazmayın “Hoşgeldin Ramazan, Allah’ın ayetini yazın. Ey iman edenler oruç size farz kılındı.” Başka da bir şey yazmayın dedim ama yine gelip kestiler.

Evinin Balkonuna Branda Asana Gözaltı ve Darp!

Bugün Bursa’da bir arkadaşımız evinin balkonuna; Hoşgeldin Ramazan, ayet, benimde bir sözümün yazıldığı bir branda asıyor. Geliyorlar ve onu indirmeye çalışıyorlar, indiremeyince onu indir, diyorlar. O da indirmiyorum, diyor. Güzel bir mücadele vermişler, onları da tebrik ediyorum. Polisler, Bayana ‘kapıyı aç’ diyorlar. Bayan diyor ki ‘Girme izniniz var mı? Varsa açayım’ İzinleri yok, iş eşkıyalığa dönüşmüş. Kapıyı aslında kırar da o zaman daha büyük bir suç işlemiş olacağı için kırmıyor, elinde belge de yok. Bunun üzerine ‘biz o zaman itfaiyeyi çağıracağız, itfaiyeyle kestireceğiz’ diyerek itfaiyeyi çağıyorlar. İtfaiye de ağaç olduğu için yaklaşamıyor. Bu sefer ‘TEDAŞ’ı çağıracağız’ diyorlar. İtfaiyeyle kesememişler, TEDAŞ’ın aracını çağırıp, onunla kestiler.

Polis arkadaşı gözaltına almış ve gözaltında darp etmiş. Kendi evinin balkonuna bir branda asmış diye hem gözaltı yapıyor hem de adamı darp ediyor. Sanki büyük bir olay var gibi; itfaiye çağırıyor, olmadı TEDAŞ’ı çağırıyor. Ondan sonra mutlaka para cezası kesilmiştir diye tahmin ediyorum. Şu an çıktı mı, onu da bilmiyorum? Polis evine zorla girmeye çalışıyor. Sen polissin ‘kapıyı aç’ deme hakkın yok. Nasıl diyorsun? İçeri gireceğim ve onu balkondan sökeceğim. Senin içeri girme iznin var mı? Burası ev, bir mesken sen buraya giremezsin! Bu şekilde teklif etmen dahi suç.

Yeni Bir Dönem! Diktatörlük Kurulmak İsteniyor!

Benim gördüğüm kadarıyla polis çok değişmiş vaziyette… Diktatörlük kurmak isteyenler; kasten polisi de sertleştiriyorlar. Sert polis olun bundan sonra herkesi korkutun, diktatörlük başka türlü olmaz. Herkesi susturmak, korkutmakla olur, korkutmak da böyle şeyler yapınca olur.

İki kişi Kur’an okuduğu zaman 50-60 tane polisin gitmesinin başka manası ne olabilir? Yani benim evime baskına geldikleri zaman da öyle Toma ile gelmişlerdi. Toma ile sabahın beşinde 50-100 tane polis ben evimde tek başıma ailemle yaşıyorum, çocuklarımın hepsi küçücük. Utan utan! Tek başımayım, evimdeyim, ailemleyim bu kadar polisin ne alemi var?

Hatırlıyorsanız, Mahkeme esnasında da binlerce polis vardı. Adana’nın polisi yetmemiş, İstanbul’dan bin tane polis getirmişlerdi. Adliyenin çevresinde sivil insan yok, hepsi binlerce polis… Hapishaneye götürürken de aynı şekilde yüzlerce araba, uzun namlulu silahlar. Hapishanenin çevresine keskin nişancılar yerleştirmişler. Oradaki asker anlattı, tarlalara, otların arasına keskin nişancılar yerleştirmişler. Ben geliyormuşum (!) Bu nedir? Bunların hepsi göz dağı, böyle korkutalım, diyorlar. Biz bunlardan korkmayız ama sen kendini düşürmüş oluyorsun. Evet korkanlar yok mudur? Vardır ama bu ülkede önce korku artar, sonra da azalır. Toplum mühendisleri herhâlde bunu da biliyorsunuzdur. Toplum önce korkar, sonra korkuya alışır, sonraki nesil korkmamaya başlar, bilmiyorsanız bunu da bilin…

Siz devletin polisi misiniz? Siz kime hizmet ediyorsunuz? Savcının emriyle hareket etmek zorundasın, sen bu emri kimden aldın? Savcı, sana böyle bir emir verdi mi? Varsa belgesini göster? Bursa’da da aynı olay… Neden söküyorsunuz diye sorulduğunda ‘Alparslan Kuytul’un sözü yazıyor’ deniliyor. Ben buradan o kardeşlerimize de sesleniyorum. Benim sözümü yazmayın. Ayet, hadis olan bir başka Hoşgeldin Ramazan yazısını yazın, onu da asın bakalım ne yapacaklar? 390 lira ceza kesiyorlar bir daha yapınca 3 bin liraya çıkartıyorlar. İstersen 30 bin liraya çıkart, bir arkadaşımıza 12 bin lira kestiler. Bu Ne Zulümdür! Türkiye’yi Doğu Türkistan mı yaptınız?

28 Şubat Devam Ediyor!

İki kişi camide Kur’an okuyor, akreplerle 50-60 tane polis geliyor. Bu nedir? Siz bu şekilde göz dağı verdiğinizi mi sanıyorsunuz? Yalnızca kendinizi düşürüyorsunuz, başka bir şey değil! Ne yapıyorsunuz burada diyorlar? Ne yapıyorlar, Kur’an okuyorlar. Yani AKP şu an da Müslümanlara ‘camileri ahıra çevirdiniz’ diyerek kınadığı o dönemlerin aynısını yaşatıyor. Eğer ‘bunu ben yapmıyorum’ diyorsa, o zaman çıkıp konuşsunlar, kim yapıyorsa hesabını sorsunlar. Ben buradan konuşuyorum, daha ne yapayım? 

Virüs bahanesiyle Kur’an okuyana ceza kesiyor, teravih kılana ceza kesiyor, itikafa girene ceza kesiyor. Gerçek ise Ramazan’ın sönük geçmesi sağlanmaya çalışılıyor. Merkez caminin altı tane minaresi var. İki minaresinin arasında mahya vardı “Hoş geldin Ramazan, ayet hadis yazardı” bilgisayarlı sistem, düğmeye basınca çalışmaya başlar, çalıştırmıyorlar. O da mı virüsten? Bu Müslümanlar uyumak istiyorlar, uyanmak istemiyorlar, anlamak istemiyorlar. Anlamak istemeyene yapacak bir şey yok. Ben ömrümü verdim, her şeyi göze aldım, anlatıyorum. Ama bu Müslümanların anlamaya niyeti yok.  Çünkü anladıkları zaman mücadeleye katılmaları lazım. Mücadeleyi göze alamayan korkaklar anlamazdan geliyorlar. Bu durumu virüsle ilgili önlem olarak anlamak istiyorlar. Yani Merkez camisinin mahyasının çalışmaması, hoş geldin ramazan, ayet, hadis yazmaması virüsten mi kaynaklanıyor? Çocuk mu kandırıyorsunuz?

Bugün 19 Mayıs. 19 Mayıs’ı canlandırmaya çalışan güçler; tüm Adana’da konvoy halinde polis ekipleri şarkılar, türküler eşliğinde, Türkiye’m şarkılarıyla, İzmir marşlarıyla gezdiler. Bizim evin ordan da konvoy halinde, geçtiler. Motorize birlikler, taksiler vs., (onlar bunu yapıyorlar, aferin davalarına sahip çıkıyorlar, ben onlara bir şey söylemiyorum). Müslümanlar da adam olsaydılar da Ramazan’a sahip çıksaydılar. 19 Mayıs bayramında böyle tüm Adana’yı gezen ekipler Ramazan Bayramı’nda da bunu yapacaklar mı? Sokağa çıkma yasağı ilan ediyorlar, acaba yapacaklar mı? Göreceğiz. 19 Mayıs’ta bunu yaptıran güçler büyük ihtimalle Ramazan Bayramı’nda bayramımızın tebrik edilmesi için böyle bir faaliyet yaptırmayacaklardır. Zaten Bayramı bu yüzden iptal ettiler. Ramazan Ramazan’a benzemedi, Bayram da Bayram’a benzemesin. Adamlar intikam alıyorlar. 28 Şubat devam ediyor.

Türkiye, Doğu Türkistan Yapılıyor!

Sadece öğrenci evlerinin mühürlenmesi değil, Kur’an okuyanlara baskı var. Camide Kur’an okuyanlara Osmaniye emniyeti ‘okuyamazsın’ diyor. Ondan sonra arkadaşta bunu anlatan bir video çekip internete koyuyor, birileri de bunu paylaşıyor. Ertesi gün Emniyet gelip onu evinden alıyor, sen neden böyle bir video çektin, internete koydun.

Senin yaptığını anlatmış yalan mı söylemiş, sen böyle yapmadın mı? Sosyal mesafe korunarak Kur’an okuyanlara 50-60 tane polisle sen baskın yapmadın mı? O arkadaş uyduruyor mu?  Yalan mı söylüyor? Yalan da diyemiyor.

‘Senin yüzünden validen fırça yedik’ diyor. Yemeyeydin. Demek ki valinin haberi yok. Demek ki siz başka yerden talimat alıyorsunuz. Acaba nereden? Emniyete kim talimat verebilir? Normalde emniyet valiye bağlıdır, demek ki başka yerden talimat veriliyor. Camide Kur’an okuduğu için, gözlerini korkutmak amacıyla bir daha yaparsanız para cezası keseceğiz, diyorlar. Bu çok garip bir söz değil mi? Camide Kur’an okumak yasak! Bu nasıl bir şey? Anlayan bilen varsa söylesin.

Yeter artık! Susan Müslümanların zerre kadar imanları varsa, Allah’tan zerre kadar korkuyorlarsa, konuşsunlar.

Türkiye, ‘Camide Kur’an okumak yasak’ noktasına geldi.

Kendi evine ‘Hoşgeldin Ramazan’ ile ilgili yazı asabilirsin, bunda hiçbir yasak yok, benim adımı ister yazar ister yazmazsın. Ben cezaevinde iken ‘Alparslan Kuytul’a Özgürlük’ yazan atkılarla yürüyüş yapmadınız mı? Ben silahlı terör örgütünün başı mıyım? Benim adımda bir sorun yok. Bir teröristi övmüş olmuyorsun, diyorlar. Benim terörle alakamın olmadığına dair devletin raporları var. Yani kendi evine astığı 2 metrelik brandayı sökmek için itfaiyeyi çağırıyorlar. Birkaç yıl önce emniyet böyle değildi? Emniyet ne hale geldi? Emniyete kimler hâkim oldu? Hiç kimsenin, bir kişinin kendi evine astığı brandayı indirmeye yetkisi yoktur. Yaptıkları şey kanuna aykırıdır. Benim adımı bahane ediyor. Benim adım olmasa da yine bazıları baskı yapacaktır ama benim adım olsa ne olur ki, suç mu yani? Konu biraz genişledi çünkü birbirine bağlantılı. Konu sadece ev meselesi değil, camilerin kapalı olmasından, teravih kılınmamasından, Cuma kılınmamasına kadar hepsi birbiriyle bağlantılı konular. Bunlar aynı noktadan verilen talimatların parçalarıdır. Parçaları birleştirebilirsiniz.

Türkiye’yi Ne Hale Getirdiler? Hükümet ile, eskiden hocaefendi dedikleri, sonra paralel, daha sonra FETÖ dedikleri o yapının arasının bozulmasıyla, hükümet o yapıyla mücadele edebilmek için bütün gücü gerçek paralelcilere teslim etti. Ve şimdi gerçek paralelciler ile karşı karşıyalar ve güçleri yetmiyor. Öbürlerine paralel diyorlardı. Ben o zaman ‘Siz onlara paralel diyorsunuz, onlardan bu yetkiyi alıyorsunuz, asıl paralellere veriyorsunuz’ demiştim. Onlar acemiydi. Bunlar uzman paralelci. Bunlar İttihat ve Terakki’nin devamı. Bunlar 150-200 yıldır paralelci. Bunlar paralel olmak nasılmış size gösterecekler. Siz bunları böyle güçlendiriyorsunuz, size yakında gösterecekler. Size neler neler yapacaklar. Virüs bahanesiyle bütün bunlar yapılıyor. Sadece bize değil, mesela Diyanet cuma günü açıklama yapıyor ‘İtikaf serbest’ bir gün sonra bir başka güç müdahale ediyor ve itikaf yasak, diyor. İki tane devlet var. İşte paralelin kralı. İşte paralel devlet.

Bu talebelerin bir suçu günahı yok. Bu evden atılacak olan talebeler Furkan gönüllüsü olduğu için, bizim sohbetlerimize katıldığı için, bizi sevdikleri için bu zulme uğruyorlar. Biz bunları yalnız bırakmayacağız. Yapılan zulmü de tüm dünyaya duyuracağız. Elimizden geldiğince de mücadele edeceğiz ve Türkiye’nin geldiği noktayı göstereceğiz. İnşallah şu mübarek Kadir Gecesi sabahında, yarın bizim için Bedir gibi bir zafer olur. Onlara mağlubiyet, bize galibiyet olur. Çünkü Allahtan başka galip yoktur. Onlar istedikleri kadar planlasınlar, sonuçta Allah’ın dediği olur. Mücadele verilecek, devam edilecek.

Bugüne kadar hangi Peygambere izin vermişler, hangi hak davanın yolcusuna izin vermişler. Zalimler izin verir mi? Elbette ki böyle olaylar olacak ve bu olaylar arkadaşlarımızın hepsini daha da sağlamlaştıracaktır. Korku yok, mücadele var. Boyun eğmek yok, dik durmak var.

Fetih suresi 29. Ayette Allah Azze ve Celle “Muhammed, Allah’ın elçisidir. Ve onunla birlikte olanlar kafirlere karşı şiddetli, çetin, teslim olmaz, boyun eğmezler, mücadele ehlidirler. Kendi aralarında merhametlidirler.” Bu mücadeleyi yapacağız, yapmayanlar ilerde kendilerini savunmak zorunda kalacaklar ve en sonunda sıra onlara gelecek. Susmakla kurtulamayacaklar. Biz hakkı söylemenin bedelini bu dünyada ödemeye razıyız. Hakkı söylemenin bedelini bu dünyada ödemek istemeyenler, ahirette ödeyecekler. Bazen de Allah onlara bu dünyada ödetebilir. Bu dünyada da bu olaylarla herkesin ne olduğu ortaya çıkıyor. Kim sağlam kim çürük, kim korkak, kim cesur, kim aşağılarda olması gerektiği halde yukarılarda, kim yukarılarda olması gerektiği halde aşağılarda her şey ortaya çıkıyor. Nasıl ki kıyamet; kimini alçaltır, kimini yükseltir. Aynı şekilde bu olaylar da kimini alçaltır kimini yükseltir.

Şu memlekette layık olmadığı yerde olan çok insan var. Kimi aşağıda olması gerektiği halde yukarıda, kimi yukarıda olması gerektiği halde aşağıdadır. Allah herkesi layık olduğu yere indirecektir.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here